kitapsızlığımı getirip annacına yıktığımdır. ol devirler geçer ki sarılmasız, kara bir ışık zerresi fısıldar dantel işlemeli otağımda. kurulu zembereği kırımlarımızın zamanı yollarla ölçer.
bir kadın ismi oluyor belleğimde ıssızlık, bir ben oluyor, bir küçüldükçe mayhoş bir kimya sürülü göğsüme. indikçe çok bir yalanı hatırlatıyor, çok bir çocukluğu. aşka varasıya biz bilmeler geliyor, kendimize ait kimselerin görmediği ayışığında; çıplaklığını seyrettiğim ey anam dünyayı bilmem işte sendendir. tohumsuzluğunu anlatırken sen, bana saçılan onca kötü tohumu sen bildirdin. bir ses geliyor uzak yamaçlardan, atlılardan aldığım söz olsun, bu da bilmeler diye söylensin.

kardeş kavgalarından ve cinayetlerden geçen uzaklık, seni anlatmak az daha mümkün olaydı köyümde taşları ayıklayan parmaklarımın ucunda ateş olurdun. bilmezliğimiz değil çok bir acılarımız tufan etti. ve değmediği için gözlerim her yanına, sen fütursuz koydun kendi adını. tanrısız olacak kadar cesurdun da toprakları bitesiye uzanmış yar.
değmedikçe gözlerim sana tozunu uçurmanın kıymeti bilinmey'cek, ağır bir sigara yanığı sol kolumda, belki bu da bilinmeyecek. kardeşinin kanında yıkanmaktan süzgün ölüm seni anlatmadıkça benim görevim görmelerim olacak. çobanı olacaksın bir de tozuna serdiğim öykünün, yorulmadan kahredeceksin sen olamadığımdan.
bağladıkça etimi kesen zincirlerle sen olacaksın.
bozkır, sana geldiğimdendir görmelerim, gözlerime çektiğin mil, gırtlağımdaki kuru gövde, beni alacak mısın karartına? güldüğüm, son güldüğüm, gül düğümüm olsun bu da, görmelerim, öyle söylensin.

kuytularında bir yerlerde bir dal kızılı aradığımdır.
gök çökmeden önce başımın gürültülerine, bir bakmaktır sana. parmak aralarından sızan güneşi saymasan nasıl olduğu bilinemeyecek bir korku. çok mu kederde kaldın, kaşlarının çatışıklığı yazgı mı yoksa. üç vakte kadar görünecek bir yol çiz bana gölgelerinde, kızılı bulmak için kuytularındaki. kimseye söyleme yetimliğimi, hırpani saflığımı.
örtme üstümü! kaldırdığım bir zırhın altında aramaksa seni, üstümü örtme, birdir bizim yalnızlığımız. katıla katıla gülmekler yazılsın sana da benim üstüm açık kalsın, çek topraklarını öteye, gömülerek çürümeyecek bu ceset!
kor kalemler bırakma baş ucuma, bunu istemedim, bir yol çizmeni üç vakte kadar, bir koşmak kendimle, ben üşümelerini almak istedim üstüme, nüfusuma geçirmek, gıdıklamak ara ara. çok çocukken çok üşüdün, ver onları yer tutmasın toprağını çatlatan kırağı ben dudaklarıma alacağım onu da. sabırdan beride sana anlattığım üşümeler diye söylense.

kapanıyor, tek ki yorgunluk değil, bilmediğin bir nedendir. hasretini açlıkla çekiştirdiğim sokak aralarında. kapanmayan yaralardan gülerek kıvrandığımdır, zorlanıyorum kimileyin.
kaderi bir temiz sopalamaktan öte bir iş yapıp kader olmaktı bir beklediğim, atların iğdiş edilişi ile şaha kaldırmaktı gecenin en gümüş denklemlerini. seni sana sormadan bilmekti. buraya ondan kapandık ya.
küslükleri de taşırım sırtımda, kimseler bilmez çıkınımı, hesap vermeyecek kadar kulunum ıssızlığında, apansızlığında. aynaların anlatısı gerçek olmadığı için mi bilemem seni, kül ektiğim onda sözcük orada beklemelerde. kudurganlığımı al, al bütün halsizliklerimi, geriye bir tek sesini bırak, onsuz geçmiyor ki.
ben kollarımı ağrıtacak kadar bu hüsnü en yumuk parmaklarınızda beğendim de anamı gönderdim istetmelere, bunun adını da sözsüz dövüşmeler koysunlar diye bıraktım.
tümünü göster