onunla son bir ayda iki kez karşılaştım. iki karşılaşma da o kadar beklenmedik ve mutluluk vericiydi ki, çocukluğumda kalmış bu oyuncak bir anda sahip olmak istediklerim listesinde ilk sıraya yükseldi.

tam adı: pilli köpük baloncuk tabancası (kaynak google)
işportaya düşmemiş marka versiyonları 10-15 lira civarında. ben küçükken bunların daha ilkel olan bir tipi vardı. silindir şeklindeki kutunun içine prilli*(*bulaşık deterjanı) su doldurulur; ucunda bir halka olan çubuk, karışıma batırılmak ve halkaya usulca üflenmek suretiyle balonlar püskürtülürdü. şimdi hadise parmak hareketiyle gerçekleşiyor. üflemeli olanlardan bir seferde 5-10 baloncuk çıkarmak için prille suyun türlü oranlarda karışımını denerdik. yine olmazdı. ahh ah, o halkanın ucundan köpük bir türlü sağılmaz (köpüğün kıçına takılmış bir su damlası yüzündendir bu), hadi sağıldı diyelim yola çıktığı ilk saniyede su damlasının ağırlığıyla yeri boylardı! beni bu şekilde çileden çıkardığı bir gün kendisiyle ilişkimi sonlandırmıştım.. (şimdiki pilli köpüğün özel solüsyonları var. seri üretimi de pil yapıyor. tek seferde on-yirmi baloncuk çıkıyor.)

aradan neredeyse 15 yıl geçtikten sonra ruhu çocuk kalmış(!) alinin eskisi soğuk bir istanbul akşamında şapkasının üzerine kapişonunu geçirmiş mecidiyeköy'de cevahir'den taşan kalabalığın boş bırakmadığı kaldırımda yorgun ama hızlı adımlarla evine ilerliyor. sağlı sollu manevralarla en yüksek hıza ulaşmış. o sırada burnunun ucunda bir baloncuk patlıyor. başını kaldırıyor, ne görsün? kasvetli kalabalık kaldırım bir anda bir masal sahnesine dönmüş. ışıkların vurduğu baloncuklar karanlıkta ışık tayfları oluşturuyor.kaldırımda yürüyenler önce şaşkınlık sonra mutlulukla baloncuklara bakıyor. kimi elleriyle onları yaklamaya, söndürmeye çalışıyor. istifini bozmayanların da burnuna konuyor baloncuklar. yukardan manzara pek hoş olmalı. zira yolun kenarındaki apartmanın üst katlarından birinden yağıyor köpükler.

ikinci karşılaşmam köprü trafiğinde oldu. yine yorgunum. başımı cama dayamışım; 'mp3de çalan şarkı bitene kadar köprüye gireceğiz' dileğimin tutmasını bekliyorum. bezmiş ve robotlaşmış metropol insanlarının camlara dayanmış başları, sıkıcı yüzler... güzel arabalar, eski arabalar... köprü, geceleri harbiden bir gerdanlık gibi. kim demişse çok güzel demiş. ışıklığı gerdanlığı bir çekip alsa, tüm arabalar denize dökülse bir anda! off ne müthiş manzara. hayal etmek güzel. ama gitmesi gereken bir araçta duruyor olmak çoğu kez insanı çığlık attıracak raddeye getiriyor. niye herkes burada? ben niye buradayım... işte bu duygu ve düşünceler içinde sürüklenirken ne göreyim! arabaların üzerinde yine bizim baloncuklar yükseliyor... biraz ilerleyince öndeki otobüsün kenarından büyücü göründü. bu sahneyi nasıl anlatayım? sol şeridin sağında elinde 'pilli köpük baloncuk tabancası' ile seri üretim yapan bir işportacı abi... yüzündeki ifade, jestleri sanki onu birazdan ezecek tanka son kurşunu sıkan bir askeri andırıyor. yaralı, umutsuz, kahraman askerin kolu bir sağa bir sola savruluyor. manzarada iğreti birşey var. abi mi garip, köpükler mi fazla, arabalar mı yanlış yerde, benim kafam mı bozuk. inip abinin bütün tabancaları alasım geldi. otobüste olduğum için birini bile alamadım ya. sonra şarkı bitti, köprüye kılpayı girdik, sahne geçti.

ahh, şimdi bi tane baloncuk tabancam olsa!!! camdan aşağı seri atışlarla bizim sokağı masal sokağına çevirirdim. güneşli bir pazar gününde denizin üzerine baloncuk yağdırmaya ne demeli peki? ya da güneşin aydınlattığı küçük odamı tıka basa balonlarla doldurmak... evet, yarın ilk işim bunlardan bir tane almak olacak. eğer yarın bir yerlerde köpük baloncuklar görürseniz....
tümünü göster