ne kadar garip bir geceyi bir gündüzün takip etmesi diye düşünerek evden dışarı çıktım o an. saat 10 u ya bir kaç dakika geçmişti ya da henüz 10 a tam varamamıştı. gece yeryüzünün sadece bir kısmındayken bir kısmını da güneş sarıp sarmalıyordu. birileri uyumaya hazırlarken bünyelerini birileri de gündelik hayatın telaşında ellerinde işleri ter akıtıyorlardı. dünyanın farklı yerlerinde, farklı iklimlerde, farklı farklı insanlar, farklı zaman dilimlerinde, birbirinden farklı olmayan birşeylerle meşguller sürekli. 6 milyar insan var deniyor yer yüzünde, daha fazla olabilir sayılarla aram pek iyi değil. merdivenlerden sokağa adımlarımı attığımda düşünmeye başladım bu 6 küsür milyar dünyayı. hepsinin ayrı hayalleri, ayrı halleri, ayrı planları, ayrı düşünceleri var. birden olağanüstü bir gürültüyle zihnim parçalanır gibi oldu. düşüncemden bu 6 milyar insanın aynı anda konuşması geçti çünkü. hepsinin sesini duyunca bir gergefe gerilmiş gibi hissettim aklımı. istiklal de yürümeye çekinen, korkan ben, 6 milyar insanın gürültüsüne nasıl tahammül edebilirdim ki? adımlarımın hızlandığını ise nefeslerimin sıklaşmasından anladım. sakinleşmek için ne için sokakta olduğumu hatırladım. eczaneye gidiyordum, öksürük krizlerine iyi gelen bir şurup almak için. akşam geç vakit olduğu için nöbetçi eczanenin yolunu tutmuş vaziyetteyim.

yürüyorum, adımlarımı sakinleştirdim, serin havayı içime çekip 6 milyar insanın sesini terkettim. bir şarkı tutturdum. aklım o oldu.

şarkı diyor ki; "zaman geldi mekan değil, ertele sabret; balığım hiç dinmesin aşkın, bir deniz hayal et!" bir denize aşık olan balığın hikayesi mi yoksa, sabretmek için bir denizi hayal eden balığın özgürlüğünün düşkünü bir düşünürün sözleri mi diye dalıyorum bu kezde. "güneş güzel gök mavi desem anlar mısın? ben anlatsam, haykırsam göğe duyacak mısın?" bu şarkı sözleri niye bu kadar kafama takılıyor benim? ama dinlerken niyeyse sakinleşiyorum, söylerken de.

eczanenin kapısındayım, içeride bi telaşe parıldıyor. içine kapılmak için adımlarımı atıyorum ilaç kokularının arasına. öksüren bir çocuk görüyorum, kız çocuğu, atleti elbisesinden dışarı sarkmış. saçları terden karışmış. yüzüne bakmadım ama yorgun ve hasta bakışları olduğunu tahmin ediyorum. ellerim ceplerimde, yaklaşıyorum tezgaha. gözgöze geldiğimiz anda hiç bir selamlaşma olmadan, benimle ilgilendiğini farkettiğim için sadece ilacın adını veriyorum tezgahtara. 'şurup olanından mı' diye soruyor. başımı sallıyorum. poşetliyor. paranın üstünü veriyor. çıkıyorum.

yeni açılmış bir dükkanın önünden geçiyorum elimde ilaç poşeti. önünde dükkan açılışını şereflendiren balonlarla oynayan çocuklar koşuşuyor. bir insanlar hayallerini ekmişler oraya, umutlarının yeşereceğini umuyorlar. benimse ekilmiş tek hayalim bile yok ileriye dönük ciddi manada. sadece yeşerebileceğini umduğum umutlarım mevcut. bir dünyanın sürekli gece olan kısmına denk gelen hayallerim var. karanlıklar altındalar. bütün dertlerimi gece yaptım, çünkü geceyi gündüz kovalar. güneş doğunca, gündüz olur, dert olan gece aydınlığa kavuşur çünkü. öyle olur değil mi? öyle olmalı, öyle olsun, umduklarımdan birisidir bu da.

eve dönmek için acelem yok nasılsa, yolumu uzatıyorum. en işlek caddenin en işlek olmadığı zamanlarında, ışıkları sönmüş mağazaların vitrinlerinde kendimi izleyerek yürüyorum. çirkin, yorgun, renksiz, dağınık, ruhu bezgin bir yansıma bakıyor bana. elimdeki poşetteki ilaç, insanların çoğunun bilmediği, belki de henüz bilmek zorunda olmadıklarından. insanlar elindeyken kıymetini bilmez ya bazı şeylerin, özellikle sağlığın. kaybedilince kıymete biner ya bazı şeyler.. halbuki insanların kendilerini mutlu hissetmelerini sağlayacak bir sürü şeyle dolu hayatları, sadece farkında değiller. aynaya baksalar, görseler, görebilseler kendini mutlu edebilecek şeyleri, sokakta bu kadar asık suratlı insan olmazdı belkide. aldığı nefesin değerini neden kaybedince anlar ki insan? hiç denemesini yapmamış mıdır? en fazla 2 dk nefessiz kalabildiğmize göre, nefes almak hayati bir değere sahip, bunun değerini anlayabilmek için illaki akciğer kanseri ya da insanların henüz ismini bilmediği bir hastalığa mı sahip olmalı insan? aynaya baksalar, bir görseler. ellerinde ilaç poşeti taşımazlar belki.

bir tatlıcının önünden geçerken, ani bir kararla içeri girdim. biraz ekler aldım, biraz öksürdüm. eve döndüm daha sonra. hep beraber yedik ekleri. teşekkür etti annem.