gördüm...

gözümü açtığımda dünyaya, var olan adaletsizliği gördüm. insanların riyakarlığını, arkadan konuşmayı, yalanı gördüm. askerde ercan ateş nam şerefsizin, başına takke geçirip, ben hocayım diye dolanırken insanların eşyalarını çaldığını gördüm. ilkokulda gökmen kılınç'ın, sırf annesi bizim okulda öğretmen diye sınıf başkanı seçildiğini, mahalle maçında yunus kaval kemiğime tekme attığında sırf annemler yakında diye hırslanıp bilerek tekme attığımı gördüm. adem'in sırf gol atmayayım diye beton zeminde arkamdan iterek hala taşıdığım diz yarasını açmasını gördüm. (neyse ki diz yarası, diz yarası en acı yara değil imiş). şirinevler'de mahalleye gelen yabancılarla kavga eden arkadaşlarını tanımıyormuş gibi yapıp kavgayı ayırma bahanesiyle misafirlere yanaşıp, hazırlıksız yakalayan serserileri gördüm. serdar'ı gördüm sonra. sırf düzgün istedi diye bana sudan bahanelerle sataşıp vurmaya çalışan şu topal çocuk hani. birkaç gün sonra gelip özür dilemiş, neden düzgün'ün öyle bir şey istediğini sormuştu ilginç bir şekilde. düzgün'den korkuyordu galiba. bahtiyar'ı da gördüm sonra ya, artık çok geçti benim için. bahtiyar'a rağmen kesmiştim umudumu tüm gördüklerimden sonra.

duydum...

mehmet abi'nin ağlayan sesini duymuştum önce;"deniz'e araba çarptı yenge, öldü". sonra ali abi'yi duydum günlerce, deniz'in babası. alkollü bir şekilde gelirdi bize, küçücük çocuktum, babama ağlardı; " amca, bak bu deniz'imin fotoğrafı. amca bak oğluma". sonra bir gün babamı duydum. hayat çok acımasız gelmişti, hiçbir çocuk babasının ağladığını bilmemeli galiba, onun çaresizliğine şahit olmamalı...sessiz sessiz ağlıyordu, veli abi ölmek üzereydi kanserden. en sevdiği yeğeniydi, elinde büyümüştü. belki karşısındaki koltukta yatan, uyanık olduğundan bihaber oğlunu düşünüyordu bir yandan, oğlu gibiydi veli abi. gökhan'ı duydum. gökhan ki herşeyi en iyi bildiğini, en iyi yaptığını düşünür. gökhan ki sırf yapabildiğini göstermek için dağlara tedariksiz çıkar, çölleri susuz aşar. o da çaresiz kaldı bir gün. gamze başka bir çocukla birlikteydi. ilk aşkını, tek aşkını kaybetmenin acısı karşısında sadece böğürerek ağlayabildiğini duydum gökhan'ın. depremde kiriş gıcırtılarını, kazada fren sesini, aşkta hıçkırığı, ölümde çığlığı duydum.

biliyorum...

biliyorum iyiyi de göreceğim kötüyü de. biliyorum ağlayışlar kadar gülüşleri duyacağım. biliyorum hiç bir şey değişmeyecek. kendi isyanımla, kendi hayal kırıklıklarımla, kendi hırslarım ve çaresizliklerimle tuhaf bir hayat yaşayıp gideceğim. tıpkı başkaları gibi. biliyorum dünya dönecek. biliyorum düzgünler olduğu gibi bahtiyarlar da olacak. biliyorum veli abi ve deniz gidince yerine öykü ve ceren gelecek. ama biliyorum ki bilmek yetmiyor. çay içirmek yetmiyor, bildiğini söylemek de lazım cehennem ateşinin hararetini almak için. söylemek değil, yapmak lazım cennete gitmek için. cenette de çok konuşup, çok bilen, çok görüp çok duyan adamlara rastlarsak, kaçacak başka yerler ararız artık. ne demiş birisi; "yolculuk etmek, ulaşmaktan yeğdir"..