çoktur siz de farkındasınızdır sanıyorum. televizyon ekranlarında olsun, medyada olsun hatta sözlüklerde olsun kendi isminden bahsettirebilmek için kişiler iyice dangalaklığa vurmaktalar.

isimlerinden bahsettirebilmek için sırf şan söhret denilen sabun köpüğüne ulaşabilmek için yemedikleri nane kalmıyor.

hele ki bir çoğu anlam kaymasını çoktan aşadıkları için bir çok zübüklükler tasarlıyorlar.

mesela 90'lar da levent oran faciası vardı. ben kadını döverim şöyle böyle yaparım diye ortaya arz-ı endam etmiş türündeki tek ve ilk örnek olduğu için bayağı cukkasını sağlama almıştı.

dünyanın her kösesinde yaşayan insanlar gibi biz de alay edilecek bir konu bulduğumuzdan dolayı ayıla bayıla üstüne atlamış onun şebekliklerine balıklama atlamıştık.

bu çizelgede daha kimler geçmedi ki ve hala hayatımızın içindeler. nihat doğan olsun, seda sayan olsun, desarj aracı olarak ajdar olsun falan filan olsun daha bu listeye her gün birileri eklenmekte.

sözlüklerdede durum farklı değil. en kısa yolun esasında en uzun yol olduğunu bilmeyen kişiler kestirmeden şöhret başamaklarına tırmanmak istiyor olan ise kişilerin göz zevkine oluyor. okumadan ve yazmadan nefretlik geliyor.

bir de yaptıkları her hıyarlığı ellerine yüzlerine bulaştırınca ironi yaptım diye kıvırmaları yok mu en hafif deyimle rezalet diyorum bu duruma.

elbette şebeklik her daim olacak ve olmak zorundadır. şamaroğlanları olmasa dünya çok boktan yer olurdu. gerçi şu hali bile boktan ama daha fenasını düşenemiyorum bile.

toplumsal katmanlar arasında yükselmek artık çok zor olduğunun farkındayım. bir toplumsal sınıftan diğerine uzanmak develerin kanat takıp uçmalarından da zor.

ama başat kültür olması gereken yerler ikinci sınıf bir aganigi naganigi gazetesine dönünce, insanlar huzur azgını olup en sıkıcı düşleri altın sarısı dolar yeşili mahi hülyalara malik olunca, dolar yeşili altın sarısına ulaşmak için her türlü çirkefe batmayı beis görüyorlarsa ve kendilerine saygıları yoksa -ben bu kalem insanların kendilerine saygıları olduğuna inanmıyorum- kendilerini hayvanat bahçelerindeki maymun yerine koyduruyorlarsa, o halde dünyayı güzellik ve sanat kurtacak korolarının nameleri gümbürtüye gitmeyecek mi?

gidecek elbette ama ne yazık ki insanlık ileri gideceğine daha geri gidiyor.

el çabukluğunun, yalanın dolanın, amatör düzenbazlığın, kurnazlığın bize akıl diye yutturulduğu tersine ihya etmemiz gereken değerlerin sadece pislik olduğunu bize kabul ettirmiyolar mı?

ihya edilecek değerlere malik olduğunuz vakit bunları ne olursa olsun vazgeçemediğinizi deklare ettiğiniz de bencil, burnu büyük, küstah gibi tanımlamalarla hücum etmiyorlar mı? yoksulluk ve yoklukla tehtid edilmiyor musunuz? hatta buna fırsat bulsalar sizi sürüm sürüm süründürmek için her türlü alavereyi çevirmiyorlar mı?

elbette süründürüyorlar.

bir çok zaman kelek kavun da yense yine de şu dibi kınalı dünyada güzellikler var.

gerçi bu güzellikleri boğaza dizen bir çok olgular da yanında olabilir.

ama hiç olmazsa safi keleklikle ömür geçmeyeceği için bari hiç olmazsa bir mum gibi azalan güzelliklerin tadını çıkartalım.

bu sefer yazımı bir fıkra ile bitiyorum;

vaktiyle amerika'lı 4 kozmonot ay'a inmişler. aralarında bir tane de "siyahi" varmış. ve tabii kaptan kozmonot beyazmış.
* * *
amerika'nın ay'a inen uzay mekiğinde, ufak bir arıza olmuş, ancak 3 kozmonot dönebilecekmiş geri.
* * *
kaptan hemen çevresine toplamış öteki 3 kozmonotu:
- dostlarım, demiş; aranızdan birinin, burada kalarak kendisini feda etmesi gerekiyor. üzüntü verici bir durum ama, gerçek bu. ben kendim seçemem kimin kalacağını, böyle bir kararı rastlantıya da bırakamam. o nedenle de küçük bir bilgi testi yapacağım ve sorularıma yanıt veremeyen de, ay'da ölen ilk amerika'lı olma şerefini kazanacak.
* * *
ve kozmonotlardan sarı saçlı mavi gözlü olan birine dönüp, sormaya başlamış:
- 6 ağustos 1945'de amerikan hava kuvvetlerinin, bir japon kentinin üstüne attığı şeyin adı neydi?
sarışın kozmonot:
- şey, demiş; atom bombası...
kaptan:
-aferin, demiş; harika...
* * *
kaptan bu kez, korkudan daha da bembeyaz kesilen ikinci kozmonota dönmüş:
- şimdi de sen söyle bakalım, demiş; o japon kentinin adı neydi?
ikinci kozmonot da rahat bir nefes alarak:
- hiroşima, demiş
* * *
nihayet kaptan, siyahi kozmonota dönmüş:
- şimdi de sen söyle bakalım, demiş; hiroşima'da ölen japonların adları, soyadları ve yaşları neydi?