evlenip kendi yuvanızı kurmamış, ya da daha özgür bir hayat için bağlarınızı yeterince gevşetmemişseniz sorun ve sorumluluk dairesinin koca bir bölümünü kaplayan ailenizle çoğu zaman mücadele etmek zorunda kalırsınız. onların müdahele alanından çıksanız da söyledikleri ve hissettikleri sizin için hala önemliyse, bir kenara atmak, yoksaymak imkansızlaşır. kalplerini kırmaya içiniz dayanmaz. bu yüzden aileyle anlaşmazlığa düşmek, fikir çatışmasına girmek eyüp sabrı gerektiren çetrefilli bir iştir.

başka birinden duysanız bir daha yüzüne bakmayacağınız bir sözü söyleyen anne ya da babaysa ahlak değerleri ve aradaki sevgi bağlarının etkisiyle boynunuz bükülür, boğazınız düğümlenir. ne yardan ne serden... bazen hakettikleri halde onlara topyekün isyan edememenin nedeni nedir? türk aile yapısı mı, dini inançlarımız mı, fıtratımıza yerleştirilmiş itaat özelliği mi? nedeni her neyse, müdahalenin dozuna göre minimum tepkiyle yolumuza devam ediyoruz. böyle de olmalı sanırım. sabır ve itaat...

son dönemdeki özür dileme tartışmalarının ufak muharebeleri de bizim evde yapılıyor. arada denk geliyorum. bir tarafta babam ve destek kuvveti annem, diğer tarafta ben. aslında ben suskun bir savaşçıyım. çünkü söyleyeceklerimin olayın seyrini değiştirmeyeceğini çok iyi biliyorum. beni vazgeçirme çabalarını boş gözlerle ve sabırla dinliyorum. yine arada dayanamayıp bir iki hamle yapayım diyorum, ama mutlaka sesim yükseliyor(!) ve saygısızlaşıyorum(!). tam hak vermemeleri imkansız bir iki kelam edeceğim bu şekilde susturuluyorum. işin kötüsü bu vaazları sonuna kadar dinleme mecburiyeti. neyseki bitiyor. iki taraf da, babam ve ben, düşüncelerimize daha bir sıkı sarılarak, saflarımıza çekiliyoruz.

o benim düşünce ve eylemlerimi artık değiştiremeyeceğini, ben onun önyargılarını yumuşatamayacağımı anladığımızdan tek çare olarak aramızdaki duygusal bağı kullanıyoruz. bu bağın lastik gibi olduğunu düşünürsek çekiştirdikçe gerginleşiyor ve ne kadar gerginleşirse tekrar eski haline dönme anı o kadar hızlı ve şiddetli oluyor. küsmekten ziyade yeni tabirle birbirimize trip attığımız bu süreç, benim özür dilememle sonuçlanıyor. babam göbeğine vurduğu eliyle senkronize 'o da akıllanacak' diyor. ben de 'daha çok beklersiniz' imasıyla gülümsüyorum.

işin en komik yanı soğuk savaş süreci. mesela özür diliyorum kampanyasıyla ilgili çatışmanın ertesinde, ben evde yüksek ses ermenice şarkılar dinlerken; ne zaman tv'nin karşısına geçsem -babam tarafından bir şekilde bulunan- ermenilerin yaptığı zulümleri anlatan programları izlemek zorunda bırakılıyorum. böyle anlarda kendimi ıslah edilmeye çalışılan zalim bir ermeni komitacısı, ya da hain dış mihrakların düzenlediği son komplonun evdeki savunucusu gibi hissediyorum.

ne yardan ne serden, dedik. bir yanım babama, önyargılarının ve katı düşüncelerinden dolayı mücadele edilesi insanlara istinaden 'uzaklarda aramam çünkü sen içimdesin' diye hırslanıyor. bir yanım 'boş dünya işleri bunlar aslolan sevgi saygıdır.' diye telkin ediyor.*(*swh)