elime leman dergisinin eski bir cilti düştü. sayflarını karıştırırken 16-17 sene öncenin ne kadar matrak olduğunu anımsadım. ne kadar matrak olursa olsun bir o kadar didaktik olduğunu da anladım. içeriğin dolu olması dönüp dönüp okuma ve üzerinde düsünmeye sebebiyet veriyordu.

ressam alp tamer ulukılıç'ın çizmiş olduğu hikayeler, erdil yaşaroğlu'nun şimdikinden kat ve kat daha iyi olan karikatürleri, mahmut tibet'in askeriye temelli değil de her konudan yazdığı zamanlardı. kaan ertem moğollar gurubunun tekrardan toparlanması için kampanya açıyor kösesini bitirdikten sonra altına not babından birşeyler yazıyordu. mesela 26 mayıs 1992 tarihli nüsasındaki kösesinde söyle yazmıştı 'günde iki paket sigara içerim. köse bitti saat 20:45' tosun taslakları vardi kaan ertme'in aynı tarihte söyle bir taslak göze carpiyor;

alptamer (furry) 168 kg

* varını yoğunu wimpy'e yatırdı
* ordan bir taktir belgesi var
* en büyük özelliği sivrisinekleri göbeğiyle yakalamasıdır.
* ideal tislama efekti: kawazaki

gerçi wimpy falan da kalmadı ortalıkta. belki sultanahmet'te bir yerlerde duruyor.

güneri içoğlu büyük çoşkuyla karikatürler çiziyor dumur detaylarina ulaşmasına cok vakit var.

timsah ve daral daha timsah ve daral olmamış daraloğlan olarak arz-ı endam ediyor. mehmet çağçağ ise haragürele kösesinde kah karikatürler ciziyor kah ise toplumsal gerçekliciğe bagli kalip bir matraklık numunesi olan hikayeler ciziyor. daha kozalakta sehriyede portakalda vitamin bile değiller.

ahmet yilmaz2in efsane adamı kıllanan adamı bir yerlerde kıllaniyor. diskoryumlardan tut en alakasız yerlerde kılllanmaya devam ediyor. uzayda halay cekme düsleri ile.

lombak lombak gibi. bezgin bekir kolayciliğina ve tekrarina düsmemiş olan tuncay akgü kısır döngü kösesini ciziyor bezgin bekirle beraber.

kısır döngü...

şimdilerdeyse ne vakit elime mizah dergisi alsam başağrısıyla bitiriyorum. elbette eskisi gibi değiller. zaten bu kadar efor harcadiktan sonra doyduktan sonra eski heyecanlarin kalmasi mevzu bahis olamaz.

siyah beyaz yahut sari beyazken daha renkli kapilar acmak o zamanlar daha kolay olabilir miydi. simdi bilgisayar destekli renkli olsa da daha iç karartici değil mi?

dehanin yok oldugu sadece basma kalıpcılığın bayrak edildiği manyak nesenin umursamazliğin yerine korkular egemen olmadi mi?

dünyasi sadece sanal-üniversite kantini-vize final proje vesaire olanlar kendi kozmoslarinda at kostuturlar.

cok düsünüyoruz az hissediyoruz.

bize renkler verdiler ama esas renklerimiz soldu gitti mahvoldu.

katı bir gerçekliğin tutsağı olduk.

katı gerçeklerin ise bizim korkularımızdan ve hissetirilen korkular olduğunu bilmeden teslim olduk.

eh bu suretle eh güzel insan o güzel atlara biner giderler. kalakala suratsız insanlar ve sütçü beygileri kalir ortalık. sıkıysa o güzel atlara binip gitmesinler. işte o saat o güzel insanlar mahkeme duvarı yağız atlar ise sütcü beygiri yapilir.

o zaman ki leman duvarından bir alıntı ile bitireceğim bu yazıyı, servet yurttaş isimli mechulden geliyor;

soruların hepsini cevapsız bırakıp problemli yaşadı.