parmaklarım üşüdü.

bayram bugün can, hadi dışarı çık, insan gör biraz, karış onlara.. diyorum saatlerdir yalnız odalarında dolaştığım evin içinde kendi kendime. izinli günüm halbuki çıkıp gezmek içinde oldukça müsait bir hava var bayramın ilk iki gününe nazaran. ama benim sokağa çıkmaya ne mecalim var şu sıralar ne de iştahım. parmaklarımın üşümesi ise bana küs olduğunu düşündüğüm telleri paslanmış gitarımı çalmaya başlamamdan ötürü oldu. sanırım ay olmuştu onu elime almayalı, biraz hasret gidereyim istedim. sesi biraz buruk çıkıyor, sanırım bana kırılmış, yalnızlıktan şikayet ederken onu ziyadesiyle yalnız bırakmışım sanırım.. telleri paslanmış. ilgilenmeliyim onunla.

evin odaları boş, ev bir yabancı gibi gözüküyor bana. gündüz vakti pek olmadığım için gecelerine alışık olduğum duvarlar, bana yabancıymış gibi bakıyorlar. yüzümü mü unutmuşlar yoksa diye düşünüyorum, halbu ki neredeyse 12 sene olmuş buraya taşınalı. çocukluğumun izleri çizili olmalı duvarlara. bense bir yabancılaşma yaşıyorum eve karşı. içinde bulunduğum ruh halinden ötürü evin duvarlarına bile bakmaya çekiniyorum. sanki konuşacaklar, duymak istemediğim şeyleri bir bir yüzüme vuracaklar gibi geliyor. bu yüzden tek kelime etmedim evin içinde. oysaki çocukken yalnız kaldığımda sesli sesli konuşmayı severdim. şarkıları bile bir korkaklıkla söyledim.. şikayetçi olur üzerime yürür yalnızlık suretli duvarlar diye.

ayaklarımın çıplak olduğunu farkettim, çoraplarımı giydim. çoraplarımı giyerken yatağımın ucuna oturur vaziyette neden vakit geçirmek için birşeylerle uğraşmadığımı sordum kendime. bilgisayar başında oturmakla vakit sıradan geçerdi. uğraşacak birşeyler bulmalıydım. baktım etrafıma. önce yatağımı toplayayım dedim, topladım. daha sonra örtüleri falan düzelttim. yakışıklı olsun istedim oda. gitarın pahalı kılıfı bir evliya gibi boynunu eğmiş duruyor odanın ortasında şimdi. sağ yanımda gitarım kırgın bakıyor, tozlanmış biraz. kendimi bildim bileli ona neşeli şarkılar çaldıramadım, çoğu zaman ağlayışlarıma şahit olmuştu o. bense onu yalnızlığımın geçtiği anlarda yalnızlığına terkederek nankörlüğümü kanıtlıyordum ona. şimdi yine bana kalmışlığımın ortasında ona sarılırken, kırgın bakışları bir özür ister gibi çıkan sesi bana sorgudaymışım hissiyatı yaşatıyor.

oysa ki ben çok korkarım yalnızlıktan. bir bayram günü ve ben bayramları çok severdim. şimdi en sevdiğim ve hep neşeyle beklediğim günlerin sıradan geçen sıradan günler oluşunu seyretmek yalnız olduğum şu dakikalara biraz daha hüzün serpiştiriyor. zaman herşeyi, herkesi değiştiriyor sanırım. dün akşam yolun ortasında geçirdiğim ağlama krizinin üstüme bindirdiği o kısveti halen sökemediğimi biliyorum. iki aydır böylesine deli ağlamamıştım. yalnızlığın soğuk elbisesini bir bayram günü bayramlık gibi giymem neşeli elbiseler beklerken bu elbiseyi giymem, sanırım yeterli bir gerekçeydi. ağladım ben, çok ağladım. yanımdan gülüşen insanlar geçerken hıçkırıklarımı duyup, seslerini kestiler. bir bayram gününe ters bir görüntüydü belkide. kim bilir ne derdi var diye düşündüler benim için.

sol yanımda duruyor parmaklarıma çok alışkın cep telefonum. pişman mesajlar alıyorum, pişman ses tonuyla kendini affettirmek isteyen aramalar alıyorum. bense halen yalnızım. olmak istediğim yerde, olmak istediğim kişiyle değilim. yine yalnızlığımda, sadık dostum yine yanımda. sanırım ona artık daha çok değer vermeliyim. değer verdiklerim beni yalnız bırakıyor, o yapmaz, biliyorum.

parmaklarım, halen üşüyor.
tümünü göster