bir

1 kare/saniye'de:

- ne işin var orada?

- ben hep buradaydım.

eller gözlerin üstünde. gözler kapalı. insan derin uykuda.

soruyu soran korkuyla dışarı çıktı. 1 kare/saniyede karşıda duran ağacın gözünden bakıyoruz: ağacın karşısına gelen siluet maun bir vaziyete büründü ve eski formuna geri döndü. tekrar siluetteyiz. bir türlü yatışmayan korkusuyla, yola devam eden siluet, karşısına çıkan köpeğe bakıyor. 1 kare/saniyede bu sefer köpeğin gözünden siluete bakıyoruz: hareketli karaltı bir sokak köpeğine dönüştü. siluet bundan habersiz yola devam etti. gece bitti. günler geçiyor.

biraz zaman sonra(birkaç gün/hafta/ay/yıl geçiyor)

formlardaki değişim sık ve daha uzun süreli nevrozlar halinde tezahür etti.

yataktan uyandı. karşısında duran gardrop yavaşça değişmeye başlıyor. önce maunlaşıyor, daha sonra yataktakinin şeklini alıyor. en sonunda lisan-ı münasip ile dile geliyor. yataktaki, ilk günkü şaşkınlığını korur tavırla tekrar soruyor:

- ne işin var senin orada? sen bensin.

- gel bir de sen benim gözümden bak sana, asıl sen bensin.

diğer tarafa dönüyor. boş betonarme bir duvar var şimdi karşısında. çimento oluyor, çakıl taşı oluyor, ince kum tanelerine dönüşüyor. nihayetinde kendi aksini ve en sonunda kendi varlığını görüyor. tedirginlik içinde; ona da sormak zorunda kalıyor:

- sen de aynısını diyeceksin değil mi? peki diğer taraftaki ağaç ben ise sen ben olmayı nasıl beceriyorsun? kaldı ki, bir de ben varım burada.

karşısındaki cevap veriyor:

- biz hepimiz seniz. sen bizsin. sen hem bensin, hem de karşında gardrop olarak adlandırdığınsın. o da benim ve ben de oyum.

gözleri kapalı tutan eller açıldı. uykudan uyanan birisi daha var. görmekten, görmeye fark olduğu aşikar. gözün gördüğünün ne zaman ne olduğu belli değil. bir zamana kadar, görmediğini iddia ettiklerini aslında gördüğünün de farkında değil. herkes farklı şey görür, farklı isim verir. bu görmediğine dalalet değil, bilakis gördüğünün farkında olmamak. gülün kokusundan, şekil ve mahiyetinden bihaber yaşamış herhangi birinin ''ben hiç gül görmedim, koklamadım'' demesi muteber olmaz. bu önermeyi yapabilmesi için gülün niteliğini bilmesi gerekir ki; ''ben daha önce onu görmedim'' diyebilsin. yoksa, gül bahçesinden de geçse; o, gül görmediğini iddia edecektir. ellerini gözlerinin üzerinden çekmeden gördüğünü iddia etmek bu misalle müsemmadır. görmek, duymak, koklamak, vb. bilmenin yegane yolları olmadığı gibi, algılandığı söylenen her olgunun mahiyeti görünenle sınırlı değil. gözler hala eller ile kapalı duruyor olabilir.

karşısındaki her şeyin form değiştirip, kendi oluşuna alışmak kolay olmasa da; bununla yaşama kudretine veriliyor ona. her yönde ve de eksende kendi ile muhatap olmaktan sıyrılma zamanı da geliyor elbet. yukarı çıkıyor. zamanında görünemeyen, şimdi çoktan keşfedilmiş bulunan galaksilerin, beyaz cücelerin, süpernovaların arasından hepsini kapsayacak bir mekansallığa ulaşıyor, sonra hızla içeri dalıyor; atmosferin katmanlarını geride bırakıp her yerde tecelli eden varlığının içine, oradan dokulara, en kılcal damarlardan, bölünmenin başladığı tek hücrelere, onlara hayat veren atp'lere kadar nüfuz ediyor.

şimdi zaman yok, mekan da olmadığı gibi. yokluk ve varlığın toplamı kadar varlık sahasına sahip. ''an''da sönümlenen zaman ve mekan bir ''tek''i ortaya çıkarıyor. yokluk; karanlık, 0 demek değildir. onlar bir varlık belirtir. bir anda her şey oluyor, aynı zamanda evrende yer kaplayan küçük bir organizma olduğunun idrakinde. her yerde zahir olmakla birlikte, aynı zamanda her yerde de batın.

''insanlar uykudadır, ölünce uyanırlar.''

sırra erişiyor. yaşarken ölmüyor ama ölmeden önce ölümü tadıyor. hayalden sıyrılıp gerçek ile muhatap oluyor. ''bir''liğin damağında bıraktığı lezzet vazgeçilmez oluyor. artık geri dönüş imkansız, geri dönmek isteyen de yok zaten. bununla birlikte artık, imtihan da yok. varolan her şey bir kez bunu tadacak ise, imtihan o ana kadar olmalı. artık soru da cevap da yok. dost dostu imtihan etmiyor. dost dost ile tek vücuda geliyor. ''bir''den gelen her şey, tekrar bire tamamlanıyor.