aşk filmlerinin unutulmaz yönetmeni filminde son sahnede haşmet asilkan kendi film rulolarına sarıp kendini öldürecekken telefon çalar da intihar etmekten vazgçer ya...

yahut olur ya tam birşeyi yaparken aslında yapmak istemediğinizi anlayıp tam gaz geri vitese takıp geri dönersiniz ya...

bazı vakitler kendinizi yıkkın hissettiğinizde aslında pek yıkılmadığınızı çünkü uzun bir müddet zeminle bitişik yaşadığınızı farkına varırsınız ya...

işte kişinin intihar etmesinin birincil sebebi büyük bir yıkım yaşamasıdır.

ama yıkılacak birşeyi kalmayan kişi pek intihar etme silahına davranmaz.

onun yerine biraz paradoksta olsa yaşarkenb tükenmeyi bekler.

bu sadece zaman meselesidir.

derenin taşıyla derenin kuşunu vurmak gibidir.

yahut maşa varken elini ateşe sokmamaktır.

çünkü kişi bilir ki içten içe eğer o tetiği çekersem, jiletleri diklemesine bileklerime batırırsam, o yüksek yerden atlarsam, tabureye kendim tekme atarsam, o hapı yutarsam, hava gazını açarsam hiç bir sıkıntım çözülmeyecek.

var olan sıkıntınları yanımda götüreceğim.

ölerek intikam alacağım ama intikam aldıklarım beni yaşayarak unutacak.

sadece mezarlıklar müdürlüğünün tozlu defterlerinde bir isimden ibaret olacağım.

gün gelecek bir yangın çıkacak.

yangından ilk kurtarılacak dolabında olmadığımdan ismim yanacak.

mezarımın üzerinden yol geceçek.

ola ki mezar taşımı çalıp yol yapımında kullanmasalar ne hoş.

işte kişinin aklından bunlar geçer.

elbette bazı zamanlar yahya kemal'in dizleri terennüm edebilir;

'bakiyse rã»h eğer dilemezdim bekasını.'

ama bütün bunlara rağmen en gaddarca en dehşet intikam, sizi yok etmeye çalışanlara karşı yaşayarak intikam almaktır.

bu suretle şişler yanar ama kebaplar da kömür olmaz en azından.

elbette bunun yıpranması daha fazladır.

çoğu zaman bu sürecin sonu çanı olmayan cüzzamlı gibi ortalarda salınmaktır.

ama ne demişler vakti zamanında;

kader utansın....
tümünü göster