vazifesi icabı olsa gerek suçluyu bir bakışta tanıyabileceğini zanneden belki de filmlerdeki amerikalı meslektaşlarının müthiş öngörülerine taş çıkartmak istercesine gördüğü her kara tenliye potansiyel suçlu muamelesi yapan polistir.

her akşam taksim meydanı girişinde kıçlarını devasa bir araca dayamış, önünde kurbanlık koyun gibi bekleyen sefil -argodaki tabiriyle değil, cidden sefil- insanlara suratlarının bir yanında yavşak tebessümleriyle ikinci sınıf vatandaş gibi davranmaktan adeta hazeden bu adamları gördükçe galiplerin çizdiği potansiyel suçlu sınırlarının dışında kaldığım için kendimden utanıyorum.

evet, acımak değil bu, utanmak. belki on tanesinin içinden dokuzunun sabıkası vardır, peki ya o son masumun yaşadığı çaresizlik? her türlü gayriinsaniliğin cirit attığı kıçıkırık bi caddeye gireceğim diye gördüğü aşağılanma? hangi özür, hangi tanınmış hak bu incinmeyi o adamın onurundan silebilir?

sonra etnik milliyetçilik yapıyorlarmış, vay efendim sözümona baskı görüyorlarmış, her türlü hak tanınmışmış, sokayım verdiğiniz hakka!

uyuyabiliyor musunuz lan cidden?