yurdum, askerin haddini aşma talebiyle ve bu emeline ulaşmak uğruna gözden çıkardığı canlar sebebiyle, dönüp de yüzüne bakılmayası, içine çıkılmayası bir hal almış vaziyette kendi tarihini tekrar ediyor. gazetelerde hiçbir iyi haberin olmadığı uzun ekimlerden bir diğeri daha, ki o gazetelerden birinde şimdiye dek çoktan görmüş olmayı dilediğim bir başka yüzü de gördüm. bundan çok daha uzun zamanlar önce karşılaşmış olmalıydık ve ben bir fırsatını bulup, o'na ilerde yapacağı bu şeyin gayet sıradan bir olay gibi görülecek olmasından bahsetmiş, yani toplumsal ve bireysel normlarımızın nasıl bir şekle girdiğini ve bu şeklin o'na ne ifade ettiğini sormuş olmalıydım. hani şu geçmişe yolculuk edilebilen filmlerdeki gibi, akışı değiştirebilme şansımız olsa, her seferinde daha kötü bir şekil alır mıydı, bu ekimde borçlarını ödemiş olanların aslında bu kadar borçlu olmayabileceklerine dair tek bir ihtimal dahi kalır mıydı?

gentlemen
ladies
these are my hands
these are my knees
i may be skin and bone
i may be japanese

öyle bir hale geliyorsun ki, bir zamanlar aynı çağda yaşamış olmayı dileyebildiğin bütün insanlar artık bir şey ifade etmez oluyorlar. dostoyevski yeni bir kitap yazabilse yavan bulacak, sylvia bir şiir daha yaksa ve yakabileceği en iyi şiir olsa titremeyeceksin. en büyük düşünür bile boşuna düşünecek. devrimler boşuna can verecek, kan dökecek. ömrünün yarısında aşık olduğun adamı karşında görsen, gülüşü bir şeye benzemeyecek. amcan şimdi mezarından çıkıp gelse, bir gün yeniden ölmesi gerekecek. olanlar oldu... olanlar oldu. olacak olanlar oldu. olabilecek olan her şey çoktan oldu. içinde yaşam olan bir gezegen daha bulundu, daha yaşamın kendisi bulunamadan. yeni bir canlı türü keşfedildi, eskiler canlılıklarının farkına varamadan. en iyi filmler çekildi, en iyi kitaplar çoktan yazıldı, her şey önceden düşünüldü, her şey boşuna düşünüldü. zaman kırıldı, sahneler başa döndü, still cursed taşa döndü.

soon
soon the flesh
the grave cave ate will be
at home on me

şaşırmayan insan, üşenir. hiçbir şey, hiçbir şey ifade etmiyor. kanın hiç çekilmiyor. bazen sen yürüsen de dünya duruyor, eşya duruyor, senin ruhun yok mu ha ruhun yok mu, öfken nerede, ellerin nerede senin? en sevdiğini sandığın şey bile karşına dikilince salaklaşıyor. en çok özlediğin yemek bile ilk lokmada mideni bulandırıyor. eğer insana her dakika gerçeğin farkında olabilme laneti bahşedilseydi, yarım kalan işine cehennemde devam etmek isterdi. uyumayan zeka, ölür.

bir yerlerde bir şeyler oluyor, birilerinin bir şeyler yapması gerek, akan kanların, süzülen yaşların hesabını sorması gerek birilerinin. birilerinin mumlarını yatsıda söndürmek gerek. öeeeeh diyorsun yattığın yerden. birbirine girip çıkan yaratıklar. birbirinin kanıyla beslenen sinekler. içinizden bazılarını seçip sevmek lazım, sövüp saymak lazım, hepinize acımak için. stoklarımı tükettiniz. elimde kalanlara ulaşılamıyor, yenilerini edinmek çok zor, hepiniz bir öncekine benziyor, hepiniz ezberimle birebir örtüşüyor. kötü'yü kötü yapan yokluk, benim de hayatıma uğruyor, bir tek o'ndan bahsetmesine tahammül edebiliyorum. kaç gündür aklımı bir türlü o'ndan alamıyorum, beni skine bile takabilecek durumda değil.

out of the ash
i rise with my red hair
and i eat men like air

intihar mevsimi geldi. onlara göre kasım, bana göre çikolata. ekim'in vazife becerisini irdelemek için mükemmel zamanlama. tenimden uzak durdu, içimde de uzun süre barınamaz. geçen yıl dedim ki, elimden her şeyimi alırsan kiminle eğleneceksin salak. senin gibiler tükenmez merak etme dedi, bir süre sensiz takılırım, kendini bu denli çekici bulman ne kadar komik. iyi olayım ben sana göstereceğim komik bir şey. hayır şaka yapmıyorum, kan tükenmedi daha... ah, sevgili düşmanım, kimse kazanamadı hala.
tümünü göster