çoktur dikkatimi çeker. bir çok insan artan mesai saatlerinden dolayı sabahın kör karanlığından yatsıya kadar haldır huldur çalışmakta aşağı yukarı on saatlik çalışma diliminden sonra boku çıkmış bir vaziyette son güçlerini harcayalarak top-lu taşıma denilen garabetle ata sporumuz güreşi eda eylerek zar zor kendilerini eve atarlar.

suratlar sanki azar azar arsenik içmiş gibi fayans gibi bembeyazdır. gözler çökük dudaklar ne kadar tükürüklense de antep narının içi rengindedir. herdaim gerginlik sargılanır. ölesiye bitesiye çalışılıp yorgunluktan gözler yamulsa bile karşılığında sadece kıçımın kenarının alınacağını bilmenin vermiş olduğu nisyan vardır.

herşeyin bir anda alındığı carefour gibi gayya kuyusu bilmem ne üründe şu kadar indirim başlamıştır - ahali ilk hedefiniz reyonlar, allah allah- anonsları ile komple alışverişler yapılır.

nakitin yüzünü gören cennetliktir.

plastik kredi kartları poslar çekilir çatır çatır fişler kesilir.

belki de son ekonomik krizin sebebi nakitin ortadan kalkması paranın sadece adı var şeklinin piyasadan yok olması hatta azalmasıdır.

bu ahvel ve şeriatte kişi 100-200 milyon tasarruf etmek için allahın ..tir ettiği damı göğü değen toplu konutlarda gayet spastik bir ortamda yaşar.

aslında yaşam bu değildir.

bir vakitler dünyayı dolaşacağını, sudan'da nil nehrinin sahilini dolaşacağını, pasifikte taş sektireceğini kurmuştur ama gerçek hayatta kurmacalar yer yoktur.

senelerce dirsek çürütüp kurbağanın sindirim sistemi ile kafasını şisirmiş ama mala da davara da bir faydası olmayan hurdalarla kalakalmıştır.

bu hurdalar atsan atılmaz satsan satılmaz cami avlusuna bıraksan bırakılmaz -çünkü kedilerden beterdir geri dönerler- başbelalarıdır vesselam.

mekanik sesli ajans haberlerinde az sonra şok şok nidaları ile çıldırmanın eşiğinde raks eylerler.

zor bela günlerini geçirenler içlerinden kurumları atmak bile lüks olduğundan bir girdapta raks eylerler.

ve mecburiyetten dolayı dört başı mamur ovada çok büyük bedeller ödeyerek ufacık bir dairede dönenir dururlar.

bu dönenip durmak onlara o kadar normal gelir ki ister dıştan ister kendilerine öyle iyi yutturmuşlardır ki enginlere sığmayıp taşanlara ellerinde kaşelerle damgayı yapıştırırlar.

bu entryi neden mi yazdım?

bende bilmiyorum.

hadi bir kıssa ile bağlıyalım sonunu;

hiç günah işlemediği için, öldükten sonra cennetmekan olmuş bir kul, tanrı'dan ricada bulunmuş:
- benim boş oturmaktan canım sıkılmaya başladı; acaba küçük bir iş lütfedemez misiniz bana?
tanrı:
- peki, demiş; bir törpü al eline ve aşağıya inip himalaya dağı'nı törpülemeye başla.

7 bin yıl sonra günahsız kul, tekrar dönmüş cennete ve tanrı'ya:
- o iş çabuk bitti, demiş; acaba bir başka iş daha lütfedemez misiniz?
evrenin yaratıcısı:
- al şu çorba kaşığını, demiş; in aşağıya ve pasifik okyanusu'nu boşalt.

günahsız kul, 20 bin yıl sonra tekrar cennete dönmüş ve yine tanrı'ya:
- o da bitti, demiş; bir iş daha rica etsem?

tanrı, azıcık sert, omuzlarından tutmuş günahsız kulu:
- buraya bak hz. isa demiş; hemen in aşağıya ve insanlara, "birbirlerini sevmelerini söyle". bakalım bu kez işini bitirebilecek ve bir daha dönebilecek misin cennete?