ingeborg bachmann'ın aynı isimli şiirinde şöyle bir açıkladığı şeydir;

ağaçlar yitirmişler artık ağaçlıklarını gözümde.
dallara rüzgarda yelken açtıran yapraklar da tükenmekte.
yemişler tatlı, ama sevgi yoksulu.
bir susuzluğu bile gideremiyorlar.
ne olacak şimdi?
gözlerimin önünde kaçmakta orman,
kulaklarımdaki kuşlar sessizliğe gömülmüş,
kalmamış bana döşeklik edebilecek bir çayır.
bıkmışım artık zamandan,
ve zamanın açlığı içimde.
ne olacak şimdi?

ateşler yanacak gece bastırdığında dağlarda.
yoksa davranıp yine koşmalı mı oralara?

yollar yitirmişler artık yolluklarını gözümde.

------

bomboş gözler ile hiçbirşey hissedilmediği sadece yenilgi hissiyatından gayrı birşeylerin olmadığı kaynar kazanlarda canlı canlı kazanlara atılmış şapsal tavuklara benziyoruz.

başarısızlıklarımızı ne kadar uğraşıp üzerini kapatmaya kalksak da kapatamıyoruz.

mutsuzluk bir alışkanlık olmuş, mutlu olduğumuzda ise mutsuzluğun kanatlarını özlüyoruz.

gerçi mutluluk ve mutsuzluk diye birşey yoktur.

bilinçi olmayan, hep riya kişiler ve hafıza kaybı olan kişiler mutludurlar.

çünkü yaralarının farkında bile değillerdir.

evet sonu belli bir kumar oynuyoruz.

ölüm ani, insan fani bu da geçer ya hu nun öznesi.

hiçbirşey bildiğimiz gibi değildir. durup durmaksızın zırt pırt değişir.

ve bizler pembe panter filminde gelip geçen arabalara bakan ihtiyar gibi şapsal şapsal bakıyoruz.

bıktık artık zamanın yeksenak geçmesinden ve boğazlanan bir çocuğun kanı gibi yavaş yavaş akmasına.

zamanın hemen geçmesi için kendimizi ytere çakıyoruz.

dolun ayın önünden bulutlar gibi ivedi geçmesi için elden ne gelirse yapıyoruz.

kaporta çekiçler gibi günler geçiyor.

ama bazen yaşadığımızı anlıyoruz.

kozmosun gırgır geçmesine ve kahkahalarına eşlik ediyoruz.

felekten keleklik yapmadan bir an alabilmek için dik duruyoruz.

yeşil gömlekli garson kola yerine soda getirdi mi gülüyoruz.

sodayı geri verip kolamızı içiyoruz.

ve kolanın mavi kırmızı beyaz motifin olmadığını görüp kıyafetimizle uyum sağladığını neşeleniyoruz.

sırf bu anlar için yaşamaya değer diyoruz.

tren yolcusuyuz.

tren yolundan ayrılmaz.

birçok kişi o yoldan geçmiştir.

glengarry glen ross şöyle bir replik vardır;

'hayat bir tren kompartımanına benzer. hepimiz kendi kompartımanlarımızda yaşar gideriz. oysa ki tren kompartımanları iğrenç kokar. fakat bir süre sonra kokuya alışmaya başlarsın. en kötüsü de nedir biliyor musun? yolun uzun olduğunu bilirsin. çok uzundur....'

ya kadehlere kadeh ekleyip trenin restoranında demleneceksin ve vazoyu hatıra olarak alacaksın yahut arpacı kumrusu kapkara düşünüp ah vah edip gibi kompartımanda bok kokusu cekiceksin.

zati iki günlük dünyada ediğin içtiğin gördüğün kardır gerisi fasafisodur.

kafaya çok takmamalı buğün de ömür kısaldı.

fon ay ışığı ve gökte tabak gibi dolunay....