kalbi en çok karartan günahlar ve esaret değil, iflah olmayan umutsuzluktur. -eğer inanıyorsan- kaderi kısır bir döngü zannedersin. içindeki kötü hisler hep şerre çıkar. zaman daire olur. insanlar da...şunu yapan ardından şunu yapacak, şu manevranın ardından şu ihanet gelecektir. bu 'her şeyi çok bilme hali' boynuna asılı nefessiz bırakan bir zincirdir.

zannedersin ki önünde uzanan gelecek şu seyrettiğin günbatımının on, yüz, milyon...vs kere tekrarından ibaret. 'umutsuzluğa kapılma!' diyen sağduyuya da cevabın hazırdır: dem bu demdir; dem bu dem!

umut olasılıktır. umutsuzluk ise olasılık üzeri sıfır. hani şu matematikte her şeyi yok eden 'üssü sıfır'. peki neden, nasıl? cevaplar önemsiz. sorun, bu ruh haline girmiş olmaktır. sonrasında tüm mantıklı açıklamalar dibe vurur. umutsuzluk zaten bir, her şeyi öngörme hali olduğundan umudun söküp atılmadığını sadece gizlendiğini söylemek yanlış olmaz.

umutsuzluğun en kötü etkisi hayalleri ve duaları yok etmesidir. hadi hayalleri geçelim ama yaratıcıyla artık konuşamıyor olmak... işte bu noktada gerçek bir kısır döngü başlar. ellerin açık öylece kalakalmak hayatta yaşanabilecek en büyük trajedilerde birinci sıraya oynar zannımca. hangi nimet çare olabilir ki umutsuzluğa? hangi somutt istek bu derde derman olabilir? sonra bu, yardım isteyememe hali arkasından yardıma ihtiyacım yok halini getirir. gücü her şeye yetenin gücünü yoksaymaya başlarsın. çünkü o güç işine yaramıyordur. umutsuzluk kör etmiştir. duan yoktur artık ve ehemmiyetin de yoktur. onun da sana sırt çevirdiğini düşünürsün. kapıyı çarpıp evi terkeden ve her gece sokaktan evinin kapısını seyreden bir insan gibi. ne kötü bir senaryo!

hala bir umudun varsa kaybedecek çok şeyin var demektir. ve bir nimeti kaybetmek umudu kaybetmekten daha kötü olmasa gerektir.
dua edememek de günahkar olmaktan...
tümünü göster