bir ramazanı daha idrak ediyoruz. sahi, edebiliyor muyuz? ettiriliyor mu? orucun gerdiği yüzler, kornalara daha sertçe basan eller, gözümüze gözümüze sokulan ve din'i yalnızca ramazan ayında hatırlayan büyük şirketlerin süslü ve ikiyüzlü reklamları, oruç tutanlardan bir kısmının tutmayanlara kardeşinin katiliymişçesine süzdüğü gözler, oruç tutmayanlardan bir kısmının tutanlara yapıştırdığı "bir aylık müslüman" etiketi ve akla gelmeyen daha nice ayrıntı...

benim bunu diyen: ramazan ayında içilmez. aslında böyle demiyorum. "ramazan ayında içmem" diyorum. bir davete katıldığımda masamda biri içiyorsa ona karışmam ama. ne içtiği benim mideme gider, ne öte dünyada ben onun günahının kefaretini öderim.

bazı insanlar, dinin kolektif bir kulluk olduğunu düşünüyor galiba. "sen yanlış yapıyorsun. öyle inanılmaz. çekil kenara, göstereyim" yarışına giriyor herkes niyeyse. bırakın herkes istediği gibi inansın ve yaşasın. tutarlılıkları ve tutarsızlıkları kendilerine olsun. bilgi çağındayız. herkesin her kurala ulaşma imkanı var çok şükür. bir rahat bırakın. bakmakla veya yetiştirmekle yükümlü olduğunuz kişilerden değilse hele, nefesinizi boşa hiç tüketmeyin. ortaklaşa işlediğiniz günahların hesabını bile teker teker vereceksiniz, neyin hesabındasınız öyleyse?

ramazan ayında içmek konusunda "ne de olsa diğer aylarda da içiyorum. bu ayın farkı ne ki?" diye düşünmek, "battı balık yan gider" felsefesinin özü, hasıdır. bu felsefe ise, insanı dinden (yoldan) çıkarmakta atılan belki de en büyük adımdır. schindler's list adlı filmin sonunda schindler'in söylediğine benzer bir mantıkla, belki birkaç şey daha kurtarırsınız bu yangından. işlenmemiş birkaç günah kar kalır yanınıza belki.

ha, inanmıyorsanız zaten bu tartışmaya taraf olmanızın da bir alemi yok bence. günah işlemekten duyulan içsel korkuyu tatmaksızın yaklaşılabilecek bir mesele değil bu.
tümünü göster