"allah'tan ümit kesilmez"

ötanazi, ölme hakkı olarak adlandırılabilir. yaşama hakkı gibi, seyahat etme hakkı gibi, haberleşme hakkı gibi... hukuken tanımı şöyle hak kavramının: "hukuken korunan ve sahibine bu korunmadan faydalanma yetkisi sağlayan menfaattir." peki kişinin ölmekte ne gibi bir menfaati olabilir? yaşadığı acıyı dindirmek, denebilir ötanazi söz konusu olduğunda. öyleyse hukuk açısından baktığımızda, hak kavramı ekseninde ötanazi, yani ölme hakkı tanınmasında teknik olarak bir sakınca yok. geriye tıp, siyaset ve din alanı kalıyor.

hipokrat yemini metninde şöyle bir ifade göze çarpar: "...insan hayatına mutlak surette saygı göstereceğime ve bilgilerimi insanlık aleyhine kullanmayacağıma..." ben buradan, doktorların yaşama hakkına sonuna dek saygı göstereceğine dair yemin etmesinin yanında bir başka anlam daha çıkarıyorum. tıbbı geliştirecek olan doktorlar değil mi? öyleyse, tedavisi sonuç vermeyen ve ölmeyi isteyen her hastaya ötanazi uygulamak, tıptaki gelişmenin önünü kesecek bir kolaycılık, mesleki bir duyarsızlıktır. hasta tıbben ölümü gerçekleşene dek tedavi edilmelidir. buna karar verecek olan da büyük oranda konuşmaya bile muktedir olamayan biçare hastalar değil, doktorlardır.

"ettiği yemine sadık kalmak isteyen bir doktor, ötanazi uygulamamalıdır" düşüncesindeyim. ölümü gerçekleşmemiş birinin, mevcut tıp teknikleriyle iyileştirilme olasılığı bulunmaması ayrı, o'nun hiçbir koşulda iyileşmeyeceğinin tam olarak bilinmesi ayrıdır. ve hiçbir şey tam olarak bilinemez. şimdi kuantum fiziğine sokmayın beni. bin türlü olasılık var.

siyaseten olaya bakıldığında, seküler (inanışları önemsemeyen, agnostik bireyin devletsel izdüşümü de denebilir) anlayış ötanaziye uygunluk verebilir, vermektedir. ama seküler olmayan, muhafazakar yanı ağır basan bir anlayışta ötanazinin uygun görülmesi mümkün değildir. çünkü canı veren tanrı ise, onu alacak olan da o'dur. doğması isteğine bağlı olmayan insanın, ölmesi de kendi isteğine bağlı değildir. doktor, hastayı iyileştirmeye vesile olan bir aracı konumundadır. ecel vakti azrail'in kullandığı bir enstrüman olamaz.

din devreye girdiğinde kavramın temeliyle çelişki halinde olduğunu görebiliyoruz. din, ölüm sonrasını ve tanrı inancını varlığının ana sütunları olarak belirlemiş bir kavramken, ilahi iradeye karşı duran bireysel iradenin, kişinin ölüm öncesi ve sonrası dahil olmak üzere tüm yaşamının en önemli olayı, olgusu ve kararı konumundaki ölüm'üne kendince karar vermesi düşünülemez. bu hak bile değil, tanrı'nın doğal olarak sahibi bulunduğu bir yetkidir. yazıma, rahmetli barış manço'dan bir şarkı sözü ile son vermek isterim:

"veren allah alır canı"
bir de,
"ben nasıl unuturum seni?"
tümünü göster