türkiye'de umudunu kaybetme adıyla gösterime giren, dram türünde 2006 yapımı bir will smith filmi. will smith*(*chris), yönetmenliğini gabriele muccino'nun yaptığı bu filmde öz oğlu jaden smith*(*christopher) ile başrolleri paylaşıyor. karısı linda rolündeyse thandie newton var.

yaklaşık 2 saat süren film, gerçek bir hayat öyküsününden yola çıkarak çekilmiş. bir babanın çaresizliği, oğlu ile ilişkileri, umudunu kaybetmeyip mutluluğu kovalayışı anlatılıyor.

konusu kısaca şöyle: "chris gardner maddi olarak ayakta kalmakta zorlanan ama buna rağmen son derece iyi niyetli ve çalışkan bir aile babasıdır. karısı, artık içinde bulundukları duruma dayanamayıp evi terkedince oğlu christopher ile yalnız kalırlar.

bu durumun yarattığı hayalkırıklığını ve zorlukları henüz atlatmamışken oturdukları evden de ev sahibi tarafından çıkartılırlar. oğlu ile birlikte sokakta kalmasına ve tuvaletlerden düşkünler evine kadar çeşitli mekanlarda barınmaya çalışmasına rağmen chris, oğlunun sevgisi ile ayakta kalmaya ve var gücü ile çalışmaya devam eder.

büyük bir sevgi ve mücadele öyküsünün anlatıldığı umudunu kaybetme, will smith ve gerçek hayatta da oğlu olan jaden smith'in etkileyici oyunculuklarına sahne oluyor."*(*burası beyazperde.com'dan alıntıydı)

(spoiler: filmde beni en çok etkileyen sahneler; baba- oğulun metronun wc'sinde gecelerken kapının çalması, babanın uyuyan çocuğunun kulaklarını kapayıp ayağıyla kapıyı desteklediği ve gözyaşlarını akıttığı sahne... aynı şeyi tekrar yapmak isteyen çocuğun babasına mağaraya gitmek istediğini söylemesi, babasınınsa "bir şeyi ikinci defa yaptığında ilkinin tadını alamazsın." demesi, insanların ne kadar umutsuz olursa olsun bir çıkış yolu bulabileceği, asla pes etmemesi gerektiği, karanlık gecelerin sonunda aydınlık günlerin olduğ. e, şey. nerde kalmıştık? bir de, sınavdan çıkan ilk iki kişinin asansördeki konuşması ve ardından beyaz adamın koşarak geri gidişi. aynısı benim başıma gelmişti. şimdi ben umudumu kaybetmeyeyim de kim kaybetsin?)

umudunu kaybedenlerin, artık her şeyin bittiğini düşünenlerin mutlaka izlemesi gereken pek güzel bir film. kendisiyle kıyaslanmayacak kadar artı imkanlara sahip olduğumuz chris'in yaptıklarının trilyonda birini yapsak tüm isteklerimizi elde etmiştik, bence. adam yılmadı, çalıştı, çabaladı. helal olsun valla.*(*gaza geldim)

filmin iki kötü yanı; bundan sonra happiness kelimesini yanlış yazmaya başlayacak olmanız. diğeriyse, final sahnesinin çabucak atlanması kötü olmuş. hani bir son bekliyoruz ya, çarçabuk geçiyorlar. bizi ilerisi için merakta bırakıyorlar.

güzel film, güzel.