artık dağıtamıyorum bu hüznü
yankılanan kahkahasıyla uzak yılların.
ak ıhlamurum çiçeklerini döktü,
çınladı gitti bülbül şafağım.

o zamanlar benim için her şey yeniydi,
taşıyordu yüreğim bin bir duyguyla,
ama en sevecen söz bile şimdi
acı bir meyva gibi kopuyor ağzımdan.

ve gözlerime tanış olan enginler
artık öyle güzel değil altında ayın.
yamaçlar..hendekler..kendirler
hüzünle doldurdu rus bozkırlarını.

sağlıksız, arık ve basık,
islak düzlerde boz bir renk,
bunlar özüm benim, bundan bu yakınlık
bundan işte, böyle kolay inlemek.

yana yatmış izba,
ağlıyor koyun ve uzakta yele
vuruyor tay cılız kuyruğuyla,
dikkat kesilmiş somurtan göle.

işte hepsi bu, yurt saydığımız,
havalar gitmeyince ve kalınca ekinler,
hep beraber içip ağladığımız,
gelsin diye gülümseyen günler.

bu yüzden kimse dağıtamaz bu hüznü,
bu hüznü kahkahasıyla erken yılların.
çünkü ak ıhlamurum çiçeklerini döktü,
çınladı gitti bülbül şafağım.

sergey yeseninin bir şiirdir bu şiir. nedense hep okuduğumda zihnimde roıdgirogo'nun gitar konçertosunun piyano versiyonu ile icra edilen hali düşer.

bu hissiyat farklı şekillerde birçok kişinin başına gelmiş gelecektir. neyi kaybettiğini bilmeden eksikliğini hissetmek fena birşey.

ararsın defterlere bakarsın, defter-i kebirden stokları sayarsın en ince ayrıntısına gıdıklarsın. fakat bulamazsın.

kendi kendine 'galiba yanıldım kaybettiğimi sanmakla defterlerde stoklarda kayıp yok' dersin. tutarsın bir kça kadeh içersin derin bir oh çekerek.

fakat yine de çürük diş gibi yine sırıtır bu hissiyat. hayır kaybın ne olduğunu bilsen kafan ne rahat olacak. ama ne olduğunu bilmemek seni darma duman eder.

zaten muğlaklıklar ve belirsizlikler bizi silindir gibi dümdüz etmiyor mu?

bu sesleri içmekle, çalışmakla, dalga geçmekle, izleyici olmakla, dinleyici olmakla ne bileyim işte dantel örmekle, çicekleri sulamakla, pamuk helva yemekle boğmaya çalışmıyor muyuz?

çalışıyoruz ama ne yazık ki bir an susuyor sadece.

ve daha şiddetli geri dönüyor.

boğazlanan bir çocuğun kanı gibi akıp geçiyor zaman.

gün geliyor son sözleri;

bir varmış bir yokmuş"
derler hani:
aşkın küçük sandalı
hayat ırmağının akıntısına kafa
tutubalir mi!
dayanamayıp parçalandı işte sonunda
acıları
mutsuzlukları
karşılıklı haksızlıkları
hatırlamağa bile değmez:
odesmis durumdayiz kahpe felekle.
ve sizler mutlu olun
yeter

diyen birisi arkanızdan bir mektup yazıyor. elveda dostum el sıkışmadan, konuşmadan, diyerekten.

vel hasıl-ı kelam hayat kötü bir şakadır, hem de hüzünlü bir şarkıdır.....