toptan deyince aklıma danyal topatan geliyor, köksal toptan geliyor, cin ali, nurettin topçu ve tabii ki top atan repçi ...

böyle absürd, kıytırık kelamları kim eder diye merak etmiş değilim, etmem de; öyle uluorta yere serilen bez üzerinden çin yapımı ıvırı zıvırı satmaya yeltenenleri köşede beride görürler. görürler diyorum çünkü ancak o ıvıra zıvıra ihtiyacı olanlar, bez başındaki satıcıyı görme lüksüne sahiptirler. satıcı ise gözü yukarıda hep bir müşteri arar. onun için sadece günübirlik vardır, alır ve satar. iş budur, kısa ve acısız.

nedir olay, toptan yazarlık. toptan yazarlık beyhude bir çabadır, yazarlık payesinin önüne takılan sanırım duyduğum en boktan sıfattır. dahası bunu bir de işin erbabı hükmünde perakendeye ve toptanlığa göre sınıflamak, dahası üzerinden hüküm vermeye kalkmak, sanmam ki leziz bir şey olsun.

ilk önce karşıtı tanımlamalı ki tam olarak anlaşılabilsin. yazma işini alelade bir sunuş ve pazarlama işine dönüştüren, faiz haram deyip bankaya para yatırmayaraktan, ben günün adamıyım, ölümlüyüm, söyleyeceğim sözleri söylerim, gerisine karışmam, beğenilmek gibi bir dürtüm yoktur benim, önüm de arkam da birdir, içim ise billurlar gibi aktır paktır edebiyatı altında, arada bir girip uzun yazı hükmünde kalem oynatanlara bunlar toptancı, beğenilme budalası kulpunu takan zevatın taktığı, takıştırdığı kurdeladan başka bir şey değildir perakendecilik. toptancı kadar ucuza satamayacağı için malları, sürümden kazanamamakta, emeği boş görmekte, bilgisayarın bir tarafına tıkıştırılmış sanmakta, uzun kelam edenleri istifçi zannetme -hatta karaborsacı da olur bu adamlar öyle bir an yakalasalar-, ard arda iki şeyi iliştirenleri(kurgu deniyor hafiften) önceden hazırlıklı olmakla itham etme gibi hakları da vardır.

ne demiş:

neyle bakarsan öyle görürsen
sapından tutarsan sepet örürsün