ilk okul öğrenciliğimde bir yıl boyunca tahammül ettim bu önlüğe.

ilk zamanlar, diğerlerinden farklı olmak harika bir duyguydu. çantayı odaya fırlatıp dışarı oyun oynamaya çıkmak için, önlüğün düğmelerini açmak gibi bir meşakkate katlanmıyordum.

evet, düğme açmak konusunda koca bir hiç idim. o yüzden annem bir çözüm bulmuş, özel olarak çıtçıtlı bir önlük diktirmişti...

nasıl seviniyordum... beden dersinde herkes ören bayan kadını gibi ellerini kucağında birleştirip düğme açmaya uğraşırken, ben çoktan önlüğü askıya asmış ve dışarı doğru yollanmış oluyordum, nasıl sevinmem?

önlüğü giymek de çıkarmak da çok pratikti artık. küçük prens'in rastladığı tüccar geldi aklıma. susuzluğu dindirmek için haplar satan tüccar hani. haftada 35 dakika kazanılıyordu o haplarla. haplardan bir tane içince bir hafta boyunca suya ihtiyaç duymuyormuş insan. ben de haftada 20 dakika falan kazanıyordum çıtçıtlı önlük sayesinde.

ama hayır... bunun bir kazanç olduğunu sanıyormuşum. yanılmışım. çıtçıtlı önlükle düğmeli önlük arasında o küçük zihnimde yaşanan rekabet, o büyük savaş, yıllardır sürdü. sonunda gördüm ki:
"bu savaş, teknoloji ile doğa'nın savaşı gibiymiş"

annemin, kopan düğmelerin hesabını sorgulayan gözlerini, kızmadığı halde salladığı sağ işaret parmağını bir daha göremedim. artık, okuldan eve dönerken "acaba bu gün, düğmeyi nasıl kopardığım konusunda ne desem?" biçiminde bir soru sormuyordum kendime. o tatlı telaşı yaşayamıyordum eve kadar.

düğme iliklemek ve açmak konusunda beceriksizdim, evet. ama olaya iyi yanından bakmak lazımdı. mutluluk, düğmelerin iliklenmesi yahut çıkarılmasında idiyse, bu beceriksizlik sabır katıyordu aslında bana. evet, zorla. istemeye istemeye sabrı öğretiyordu. ama zaten herbirimiz çocukluğumuzda zorla vazgeçirilene kadar sabırsızlıklar yapmadık mı? yaptık. çıtçıtlı önlük, mutluluğun gecikmesine olan tahammül derecemi azaltmıştı farkında olmadan. hayatın her alanında her güzel şey bir an önce olsun istiyordum. bazen oluyordu da. ama fark ettim ki, çabucak gerçekleşen bir mutluluk, aynı çabuklukta bitiyor. kardan adamın erimesi bile bu bitişten daha yavaş sürüyor. mutsuzluk, güneşin önünü kapayan bulutlar gibi.

velhasıl kelam. ilk okul önlüğü denince aklımda silahlar kuşanıp birbiriyle vuruşan bu iki cengaver; çıtçıtlı ve düğmeli önlük! burada ihtar ve ihbar ediyorum ki savaş sona erdi. beyaz bayrakla değil hem, düğmeli önlüğün galibiyetiyle. saatlerin ete kemiğe bürüdüğü 20 dakikadansa, yaşadığım tatlı telaşları evla tuttum her zaman. çıtçıtlı önlük, sarhoş olduğumda söylediğim kaypak cümleler gibiyken; düğmeli önlük, en aklı başında kelimelerimin bir araya gelip kurduğu kendinden emin cümleler gibiydi...