çoğu zaman bir üstünlük olarak görülse de, aslında yaşamınızın lanethidir. güçlü kişi sıfatını bir kere üstünüze giydiğinizde bir daha söküp atmak mümkün değildir çünkü.

o geceyi hafızamdan söküp atabildiğim gün sanırım evin güçlü kişisi olmak zorunluluğundan kurtulacağım bende. ilk kez bu rolü üstlenmek zorunda kaldığımda sanırım 8 yaşındaydım. o geceyle ilgili anılarım bölük pörçük olmasına rağmen yaşadıklarımın bıraktığı izler hala acıyor. bende acılarımı yazarak sağmaya karar verdim bu gece. tıpkı anıların yaşandığı zaman diliminin geceye denk gelmesi gibi anıların yaralarını kurutma zamanının da geceye denk gelmesi bir tesadüf müdür?

mum ışığında ders çalışıyorduk, gaz lambamızın gazı bitmişti çünkü. ilk annemin ağlamaklı sesiydi mutfaktan kulağıma çalınan. sonrasında babamın öfkeli ama bir o kadarda otoriter sesini duydum.

- sus güllü çocuklar duyacak
* duyarlarsa duysunlar bıktım artık her gece aynı şeyleri yaşamaktan.
- peki tamam, şimdi sus sabah konuşalım.
* hangi sabah? sabah kalkıp yine işe gideceksin, akşam gelip yine seni kapıda karşılayan annenin zehirli sözleriyle kapıdan içeriye gireceksin. peki beni ne zaman dinleyeceksin?
- offff be yeter artık. şu eve akşamları huzur bulmaya geliyorum. her gece her gece dırdır bıktım ulan!
* sen mi bıktın. bu sözleri bir kerede annene söylemeyi denesen olmaz mı?
- napim yani yaşlı kadını kapının önüne koyup sokağa mı atayım.
* ne yaparsan yap. artık bu evde onunla birlikte yaşamak istemiyorum. ya o ya ben!

bu son cümleye kadar duyduklarımı haftanın birçok gecesi duymak zorunda kalıyorduk. ama o son cümle babamın hayatının en zor kararını vermesi gerektiğini çok net anlatıyordu. mutfaktan gelen tabak kırılma sesleri üzerine ablam ve kardeşimle mutfağa koştuk. evin büyükleri sanki birer çocukmuşçasına raflarda ellerine geçen her şeyi birbirlerine fırlatıyorlardı. annem bir yolunu bulup bahçeye kaçtı. ablam ve kardeşimde ağlayarak peşi sıra koştular. babam yatak odasına fırlayarak gitti ve elinde küçük bir defterle dönerek o da annemin ardından bahçeye fırladı.

- yırtıyorum ulan. madem gitmek mi istiyorsun defol git. al bu evlilik cüzdanını gözünün önünde yırtıyorum. artık karım değilsin defol!
* çok meraklıydım sanki seninle evli olmaya, çocuklarımı alıp abime gidiyorum ben.

bu ana kadar şaşkın gözlerle bir anneme bir babama bakan ben sanırım işin ciddiye bindiğini ilk kez o basit saman kağıttan defterin babamın ellerinde ortadan ikiye ayrılmış yırtılmak üzere olduğunu fark ettiğimde anladım. gözlerim önce ablamı aradı. hani ablaydı ya, benden 4 yaş büyük, evin sözü geçen kişisiydi. bir dediği iki edilmezdi ya hani. niye şimdi annemin eteğinin altına saklanıyordu? anladım ki ablamdan fayda yok, kardeşim zaten küçüğüm. iş başa düştü. daldım kavganın ortasına. biri annem biri babam.

önce anneme yalvardım;
+ annecim nolur ağlama. bi dur. babam öyle demek istemedi. o seni çok seviyor.
sonra babama dönerek;
+ babacım, nolursun. bir sakinleş. otur şuraya. o elindekini ver. önce bir sakinleşin sonra konuşursunuz.

söylediklerim birebir bunlar olmasa da bunlara yakın bişeylerdi sanırım. babamın elinden evlilik cüzdanını kurtardığımı, annemi yatak odasına götürdüğümü, babamı en sevdiği çardağın altına oturttuğumu hatırlıyorum.

aradan yıllar geçtiğinde annem kenarı yırtılmış evlilik cüzdanını bulabilmek için 3 gün evin her köşesini aramak zorunda kaldığını anlatmıştı.

bu ilki olmuştu. nereden bilirdim sonunun olmayacağını.

erkek kardeşim düşüp kaşını mı yardı, ablam kan göremez, annem bayılır, koş dispansere dikiş attır.

bu ve bunlar gibi kadının güçsüz olmasının en doğal hakkı olduğu anlarda evin 3 kadınından biri olarak güçlü olmak hep bana düştü.

en zoruysa babamın cansız bedenini evimizin bahçesinden tabut içerisinde çıkartılırken, annem bir tarafta kendinden geçmiş ağlıyor, ablama sakinleştirici yapılmış, erkek kardeşimin gözleri ağlamaktan kıpkırmızı iken bir kez bende içimden geldiği gibi kendimi koyvermek istedim. önlerine atıldım. yerlerde sürünmek, haykırmak ve yardım istemek. çevremdekilerden medet ummak istedim.

yengem usulca yanıma yaklaştı, beni yerden kaldırırken kulağıma fısıldadı.

- sen sağlıkçısın. ölümlere alışkın olmalısın. annen ve ablan zaten perişan. sen güçlü olmalısın.

neden ya! neden ben? o ölü beden benim babam. bırakın bugün bari zayıf olan ben olayım. ama sizde haklısınız. bugüne kadar sesimi gece dışında duyan olmadı ki!