sıfatımsı. sıfat-eylem. ismi eksik işte. tamamla diyor gerisini. bir şaire göre "üstündeki kan"dır. bana göre, bayrağı bayrak yapan atölyelerdir. ustalar kıçı kırık bezden bayrak yapan sanatçılardır. aman ne sanat! ben böyle sanatın içine, der melih gökçek de. diyemez, sever bayrağını. ben de derim ki çok kaba bir deyişle, şeyi şey yapan da üstündeki damardır. anlayan anladı. anlayanlar anlamayanlara anlatsın.

kan'ı öven her cümle kanımı dondurur benim. insanların birbirinin canını almasını geçtim, kanını akıtması bile yaralar beni, içimi kanatır. böyleyken nasıl dayanırım kan'la özdeşleştirilen bir bayrağı her dakika görmek zorunda kaldığım bir sosyal yaşama? etrafınızı kolaçan edin, londra'da bir insanın kameralara takılma sayısından daha çok bayrak görmezseniz ben de sergüzeşt değilim, hatta nihavenduyek'im. haha.

ya, hadi amerika'lılar "biz en büyüğüz" tafrasına her yeri bayrakla donatıyor; donlarından tutun empire state'in tepesine kadar. sen, sen türk? sen neyinle övünüyorsun da amcalara pipini gösteren çocuk tavrıyla her yere bayrak konduruyorsun? kimse kusura kalmasın, bu yapılan düpedüz bayrak fetişizmi, diyer bir deyişle, faşizm'dir. girdiği son savaşın üzerinden (kıbrıs'ı saymayalım) 80'in üzerinde yıl geçmiş bir ülkenin bayrağa olan bu obsesyonu başka türlü açıklanamaz. türklüğü aşağılamak suç; peki benim bu bayraklar gözüme gözüme sokulduğunda düştüğüm ruh hali, "türklüğünden utanmak"?