benim kafam herşeye basar. dediğim dedik çaldığım düdük olmuştur her zaman. bundan sonra da böyle devam edecek!

bizlerin hayata ve akışına dair planlarımız olduğu gibi, tanrı'nın da bu durumlar üzerine bir planı var. o, isteklerini gönderdiği elçiler ile iletmiş görünüyor. biz de isteklerimizi, duruşumuzla, söylemlerimizle dile getiriyoruz. ve bazen isteklerin çakıştığı oluyor.

insanların kendi aralarında pür doğru olarak kabul ettikleri yegane şey; bilimsel sonuçlar ve bazı evresenl ahlak kuralları. onların da bazıları hala ihtilaflı. duygular ise değişken. aka bok diyen, kırmızıya yeşili tercih eden karşıt taraflar mevcut. kimisi için hayatın anlamı olan olgular, bir başkası için anlam dahi içermiyor. birileri ölmemek için her yolu mübah kılarken, bazılarının ölmekten başka arzusu yok. sadece; siyah, beyaz, sarı, kızıl, çekik gözlü olarak birbirinden ayrılmayan insanoğlu; bununla birlikte hissiyat olarak da sonsuz bir çeşitlilik arzediyor. hal böyle olunca; ortada çok farklı doğrular, doğru olduğu zannedilen yanlışlar veya mutlak yanlış olarak dayatılmış doğrular ihtiva eden bir yaşam çeşitliliği göze çarpmakta. ama kime sorsan; en doğrusunu o söylüyor!

tanrı'nın her isteğini emir telakki edenlerle, o emrediyor diye aksini yapanların ve de kafasına göre takılmaktan başka mesaisi olmayanların yaşadığı bir gezegen burası. kimsenin akıl erdiremediği ise; tanrı'nın bizim isteklerimizle örtüşmek zorunda olmaması durumu. bunu; kimseye minneti olmayanlardan başkası düşünemeyecektir.

her daim şaşmaktan kendini alamayan beşer, kendi dimağında şekillendirdiği felsefesinin doğruluğundan şüphe etmemekte. ''ben her zaman haklıyım'' tavrı insanlara karşı sergilenmekle kalmıyor, tanrı'ya karşı muhalefette de kullanılıyor. bizler herşeyi bilememekle, her doğruya vakıf olamamakla ve de sistemin işleyişine sonsuz bir ilham ile çözüm sunamamakla imtihan ediliyoruz. gerek bilimsel, gerek felsefi birikimimizi pey der pey bir şekilde oluşturabildik. birbirimizin açıklarını kapatmakla, teorilerimizi çökertip yerine yenilerini eklemekle geçiriyoruz ömürlerimizi. derdimiz; bizden sonrakilerin yolunu aydınlatabilmek.

oruç tutmamızı isteyen tanrı'ya; ''aç kalmak bence çok saçma'' dediğiniz takdirde; sizin bu çıkışınız muhtemelen o'nun kararını değiştirme hususunda etkili olmayacaktır. ''içki içme'' demesine karşın; ''hem yaratıyor hem de yasaklıyor'' yanıtınız kararından caymasına sebebiyet vermeyecektir anlayacağınız. zira, futbolda neden ofsayt var mna koyim diyen birine ben olsam; ''ee beleşçilik yok ama'' derdim. herşeyi yaratanın o olduğunu kabul edip de; ''yasalarımıza, yürütmemize ve de yargımıza karışamazsın'' demek de sizin felsefi görüşünüzle o'nunkinin çatışmasıdır aslında. ama size göre; yine doğruyu siz söylemişsinizdir; o da her zaman doğruyu söylediğini iddia eder. mutabakat zor görünüyor bu safhada.

o bir cümle ile cennetin kapılarını açabileceğini, bir küfür ile cehennem azabına başınıza sarabileceğini söylüyor. bu size mantıksız gelebilir. ''oysa ne kadar da güzel yaşıyordum, sadece o'nu inkar ediyorum, ne çıkar ki'' diyebilirsiniz. o da; ''bana olan borcunu itiraf etmesinden başka birşey istemedim'' diyecektir muhtemelen. yine anlaşamadınız.

bazen olaylara tanrı gibi bakmak, yani empati kurmak o'nu daha iyi anlayabilmenizi sağlayacaktır. düşünsenize; kimseden gelecek tepki, eleştiri umrunuzda değil. kimseye gebe değilsiniz. ne ekmeğinizi ne suyu veriyorlar. kendi kendine yetebilen yedi kişiden birisiniz. büyük bir özgüven duygusuna sahipsiniz. hiçbirşeyden kaygı duymadan, düşüncelerinizi korkusuzca haykırabilirsiniz o zaman. tanrı böyle işte! bize muhtaç olmadığı için, muhtaç olanları memnun etmek zorunda değil. kimseye göre de isteklerinden taviz verecek hali yok ve yine de ''kaldırılmayacak yük'' de vermeyeceğini söylüyor. oysa ki; hiçbirşeyi olmayan insanın tanrıyla mutabakata varma çabası çok daha ilgi çekici. ben bundan daha fazla keyif alıyorum.
tümünü göster