yazı dili'ni bir yana bırakırsak, günlük dilde '-dır'lı '-dir'li cümlelere baş vurmam sıklıkla. ama bu kez bundan başka çıkar yolum yok. bu şarkıyı, bu şiiri, bu başyapıtı tanımlamak üzere bundan başka ne söylense eksik kalacak gibi: "dünyanın gelmiş geçmiş en başarılı, en içten aşk şarkılarından biridir bu"

aşk'ın insanı başkalaştırmasını bu kadar iyi anlatan bir lirik daha görmedim. gören varsa hatırlatsın. ötemorfoz değil... değişimin özü, içine girilen kabukta*(*koza) çünkü: aşkta. bu olsa olsa, metamorfozdur.

bülent ortaçgil'e ait sözlere en yakışan ses, birsen tezer'inkidir. zılgıt mı derler, öyle çığlık atıyor nerdeyse: harika! bir de, 'eksiltili cümle'nin en iyi örneğini bu lirikte bulabiliriz. her 'çığlık çığlığa' denişinden sonra konan üç nokta, cümlenin devamını bıçak gibi keser. kaderi elinde tutmanın; aşkı başıboş bırakıp da bir maraza çıkarmasına engel olunduğunun ve bunun tamamen bilinç kapsamında gerçekleştirildiğinin bir izi gibidir. 'yoksa' yok işte. bu şarkı var. daha ne olsun? "ayrılık ölsün"...

seni sevdiğimi anladığım günden beri
sesler değişti, renkler değişti
yüzümdeki çizgiler başkalaştı
geçmişim değişti, oyunlaştı...
yeşilin ortasındaki gelincik gibi
inceleşti, yabancılaştı.
siste bağıran vapur düdükleri gibi
geliyor muyuz, gidecek miyiz?
yoksa çığlık çığlığa...

seni sevdiğimi anladığım günden beri
hiçlik değişti, yokluk değişti
karşılıksızlığım dengeleşti.
günler değişti, sana dönüştü...
nasıl gördüğün düşü yeniden istersen
nasıl bir yılgınlıktır sabah zilleri
zamanı gelince nasıl terk eder kuşlar
kaçıyor muyuz, kalacak mıyız?
yoksa çığlık çığlığa...

seni sevdiğimi anladığım günden beri
yüzler değişti, dostlar değişti
yorgun sokaklar bile karşı çıktılar
adresler değişti, evler değişti
seni sevdiğimi anladığım günden beri
gökyüzü değişti, geceler değişti
çocuklar bile bana 'çiçek' diye baktılar
yaşıyor muyuz, unutacak mıyız?
yoksa çığlık çığlığa..