bugüne kadar milyonlarca kelime kullandık. bir o kadar jest ve mimik de cabası. bunlar, bazen ateşli tartışmalar esnasında, bazen de ortak paydada çoktan buluşulmuş konular çerçevesinde sarfedildi. ve düşüncelerimizin tezahürlerini, hiçbir zaman yanlış oldukları kanaatiyle ortalığa boca etmedik. çünkü insan, her daim doğruyu ve hakikati temsil ettiği bilinci/bilinçsizliği ile yaşamakta.

bireyin sahip olduğu zevklerin dahi, bilinçaltında ''hakikat'' manasına geldiğini düşündüğüne inanıyorum. yani ''en güzel renk nedir?'' sorusuna verilen cevabın, kişinin dünyayı algıladığı pencerede ''doğruyu'' temsil etmesi söz konusu. ona göre, cevabın kırmızı olduğunu varsayarsak; bu aynı zamanda onun için genelgeçer bir yargı anlamına gelmektedir. bu durum, verdiği cevaba aykırı düşünen birisinin, bilinçaltında yanlış yolda olduğu sonucuna varmasını sağlıyor. kişinin ''her zaman haklı olduğu'' sanrısında olması, hakikatsizlik arzeden diğer düşüncelerle çatışmasına ve sonucunda büyük polemiklerin zuhur etmesine imkan tanımakta. bu durumun tahammülsüzlükle birleşmesi de, çokça tanık olduğumuz büyük kavgaların, çatışmaların çıkmasına sebebiyet veriyor.

insan önüne gelen her soruyu doğru cevaplayamayacağı, kainatın her sırrına vakıf olamayacağı ve sisteme dair her problemin çözümüne ulaşamayacağı gibi, her doğrunun da savunucusu olamamaktadır. karakterine ''kusur benim imzamdır'' dedirten ihsan oktay anar'ın vermek istediği mesaj aslında, insan olma bilincini de gözler önüne sermekte. zira, ''her zaman haklı olduğuna inanan'' birey değil, ''her zaman haklı olamayacağına'' inanan birey haklı konumdadır. çünkü o, kainatın işleyişine ve insan olma bilincine vakıf olma yolunda daha doğru bir adım atmıştır. ki düşünün bu söylediklerimin bile hakikatle alakası olmayabilir.