çocukluğumda sık sık duyduğum 'bizim zamanımızda' veya'ben sizin yaşındayken' ile başlayan cümleleri büyüdüğümde asla ve de asla kullanmayacağıma dair kendi kendime söz vermiştim. çoğu zamanda bu sözümü tuttum. ne zaman bu kelimeler dilimin ucuna kadar gelse, dilime ket vurdum ve sustum ama artık bir konuda bu kelime öbeğini kullanmadan yapamayacağıma karar verdim.

her küçük kızın hayalidir uzun lüle lüle saçlarının olması. en azından benim çocuk olduğum dönemde kız olmanın simgesiydi uzun saçlı olmak. lüle upuzun saçlarınız yoksa bile en azından kulaklarınızı kapatacak saçlarınız olmalıydı. saçınız ya bitlendiğinde kısacık erkek gibi kestirilirdi yada okula başlayacağınız dönemde çift melik veya at kuyruğu yapılmayacak kadar kısa ise.

evet bizim çocukluğumuzda yani 'ben sizin yaşınızda iken' okula gidecek kız çocuğunun saçları ya kısacık olurdu yada güzelce taranıp çift melik yapılırdı. saçınız bu iki uzunluğun arasında ise öğretmenler tarafından veliniz çağrılır bir şekilde saçınızın toplanması veya kestirilmesi istenilirdi. şimdi okula giden kendi kızımın da dahil olduğu kız çocuklarına bakıyorum da, bizim suçumuz neydi diye sormaktan kendimi alamıyorum. şimdilerde ilkokulundan tutunda lise son sınıfa giden kız öğrencilerine kadar uzanan kişilerin saçlarına şöyle bir göz atın lütfen. neredeyse hepsinin saçı özgürce rüzgarda dans ediyor. oysa bizim zamanımızda böyle miydi?

ilkokul döneminde uzun saç benim için çok önemli değildi açıkçası. mahallede yaşıtım olan kız çocuğunun bulunmaması ve tüm arkadaşlarımın erkek olması nedeniyle çokta istemiyordum saçımın uzun olmasını. kısa saç ağaca tırmanırken dallara takılmıyor, inşaattan atlarken rüzgarla gözümün önüne gelmiyor, kavga sırasında tutup çekemiyorlardı. rahatlıktı kısa saçlı erkek gibi olmak.

ne zaman ki ortaokula başladım ve beğenilmek benim için önemli olmaya başladı işte o zamandan itibaren saçlarım benim için önem kazandı. öğretmenlerimiz özelliklede bayan olanlar sanki nazi kampı yöneticisi olan subaylar gibi okulun kapısında nöbet tutarlar, sırayla sınıflara girerken saç kontrolü yaparlardı. saçınız ne uzun ne de kısa denilebilecek orta düzeyde ise birinci gün sözlü olarak uyarılır, ikinci gün saçınız çekilip 'bu ne böyle, saç baş dağınık, öğrenci dediğin saçı başı düzgün olur. yarın böyle gelirsen saçlarını ben keseceğim' şeklinde taciz edilir, üçüncü gün inatla aynı saçla giderseniz elindeki makasla rastgele öylesine keserlerdi ki en iyi bayan kuaförü bile saçınızı ancak 3 numaraya vurarak kurtarabilirdi.

orta ikinci sınıfın yıl sonuna doğru saçlarımı gizliden gizliye uzatmaya başlamıştım. eylül ayı geldiğinde örgü yapılacak kadar olmasa da bol tokayla toplanacak hale gelmişti saçlarım. anneme okulların açıldığı sabah yalvardım. 'annecim saçlarımı örer misin?' annem önce saçlarıma sonra benim yüzüme baktı. 'kızım her sabah ablanın saçlarını örmek zaten işkence geliyor, seninkileri de örmek zorunda kalırsam sabah ezanlarında kalkmam gerekir. saçını ya kestirelim yada kendin ör' cevabını verdi. inatçıyım ya keçi gibi, anneme ihtiyacım yok ya hani, inat ettim. 'peki anne ben kendi işimi kendim hallederim' dedim. dedim ama el arkaya uzanmıyor, saç uzunluğu 20 santim yok, bir tarafı örerken diğer tarafı pörtlüyor. yine de vazgeçmedim. madem örülmüyor at kuyruğu yaparım bende diyerek saçı topladım tuttum okulun yolunu. ilk gün fark edilmedim. ikinci günde de sorun yok. üçüncü gün yakayı ele verdim.

- kızım ne bu saçının hali?
- topladım öğretmenim. at kuyruğu yaptım.
- bu mu at kuyruğuymuş. (ateşli gözlere inat şen bir kahkaha) bu olsa olsa sıçan kuyruğu olur.

tüm sınıf kahkahaya boğulurken öğretmenim önce saç lastiğini açtı. sonra da elindeki makasla saçımı kesiverdi.

işte o gün bugündür saçım hep kısa. bir daha asla ne uzattım ne de uzatmayı aklımdan geçirdim. çocuk yüreğime kazınan alay kahkahaları ve makasın sesi uzun saçlı olmaktansa kısa saçlı erkek gibi olmayı tercih ettirdi bana. ama artık devir değişti her şeyin bir çözümü var. şimdi imkanım olsa o öğretmenimi bulup şöyle diyebilmek isterdim;

sıçan kuyruğuymuş. hıh. artık benimde bir upuuuuzunnn bir postişim var. naber?