mersin merkez'de bulunan bir belediyenin adı. güzelce bir güvenlik görevlisi hanım kızları var: kıvırcık.

konu bu değil elbet.

alp! dağlarsın.. diyor ya şair; toroslar için böyle bir şey düşündüm şu an: sakalları var, bulamadım bir şey. güzel yerler var bu dağlarda. güzel mekanlar var; güzel çeşmeler; güzel yörük ayranları; güzel yörük kızları var: şahane yani.

bir köy var burada. turunçlu demişler, öyle de kalmış. baktım biraz, köyde turunç yok hemen hemen; gülüştük. yanılmıyorsam 1200 metrede, iki dağın arasındaki bir yarığın içine kurulu, suyun çıktığı yere kurulu bir tesis var: pınarbaşı alabalık lokantası. mütevazi bir yer. altınızdan akan derenin üzerindeki çardaklarda otururken, alabalıkların havuzlardaki o yunusvari sıçrayışlarını izleyebiliyorsunuz: fantastik.

elinizin artığı balık yedik: güzeldi. rakı balık yaptık: şahaneydi.

babam gelmişti izne, hasret giderdik toroslarda. kolumu dayadım çardağın korumalığına, ayaklarımı uzattım, rakımı yudumlarken sohbete katıldım, epey güldük. hava nereden bakarsan bak 4-5 derece daha serindi ve nem de yoktu: enfes.
sonra birtakım bulutlar geçti üzerimizden, birtakım kuşlar uçuştu alelacele: 'akarca'ya yağmur yağacak. yağarsa, buraya da gelir', dedi peder bey. çok sürmedi, zeus sinirlenmiş olacak ki birine, bir şimşek atıverdi; göremedik, lakin duyduk sesini. babama baktım, bir de rakıya: yağıyor dedim.

babam kaltı, ceviz ağaçlarının yanına gitti koşar adımlarla. elleriyle saçlarını ovuştururken, ben, iç anadolu'ya gittim. kalbim, diğmam, sol bacağım ankara dolaylarındaydı artık: ağladım.

sonra kalktık oradan. özlemişim, dedi babam. haklıydı aslında. uzun süredir bu doğduğu dağları görmüyordu adamcağız. biraz daha yukarıları gidelim, hava serindir, dediler. çıktık. bayağı bir çıktık. stretosfere yakınlaştıkça stresim de kalmıyordu. durduk sonra. bir tepe bulmuştuk çünkü. çünkü bir kaya uzatmıştı başını uçuruma doğru, yolda aldığımız biraları alıp elimize, tünedik kayanın başına. fonda ahmet abi vardı, ve manzara tanrısaldı.

sonra oradan da kalktık. eve dönüş vaktiydi artık. akdeniz'i gördüğümüz yerde dur dedi babam. bir iki bira da orada içtik. kalbim hala iç anadolu'da atıyordu, ama manzara kendime gelmemi sağladı. ellerimi uzatıp ufka doğru, akdeniz'e dokundum. fonda: tom waits çalıyordu.

sonra eve geldim, oturup bunları yazdım. toroslarda bunlar oldu o gün.