"vatan, bayrak, devlet" gibi "kutsal" addedilen kavramların eli ayağı düzgün, beyin fonksiyonları yerinde, üniversite bitirmiş ve emniyet biriminde görev edinmiş metabolizmaları nasıl insanlıktan çıkardığının göstergesiydi manisa davası.

yaşları kaçtı ki... en çok hangi dersi seviyorlardı?..

düşünmediler, kaç yaşında olduklarını, futbol oynarken kendilerine hangi ünlü sporcuların isimlerini verdiklerini bilmiyorlardı bile. bildikleri tek şey, onların "daha" adil bir eğitim sistemi içerisinde okumak istemeleriydi. okuldaki sıralara sevgililerinin adını, tuvaletlere telefon numaralarını ve birbirinden terbiyesiz yazıları yazan bünyelerden zeka olarak tek farkları da buydu zaten. bir ülke düşünün, kendi evladını, kendisini eleştiriyor diye öldüresiye dövsün...

türkiye'de vatandaş ve kamu personeli psikolojisi birbirinin aynıdır. devletin hangi katmanında olursa olsun, en alttan en üste sabit bir "vatanseverlik" psikolojisi empoze ediliyor. kaldı ki ilkokul birinci sınıf öğrencilerine bile "varlığım türk varlığına armağan olsun" dedirten bir "milliyetçi" zihniyet, yıllarca bu bağlamda eğitim görmüş güvenlik görevlilerine neler yaptırır? "linç psikolojisi" dediğimiz şey de tam burdadır. ülkede hırsızlığın ne sebeple olduğunun bilincine varmadan sokakta kıstırdıkları genci öldüresiye döven vatandaşla, daha iyi bir eğitim anlayışı isteyen bir grup genci döven okumuş ve "eğitim" almış polisten ne farkı vardır?

"güç"ün ne olduğunu iktidar ve odakları kadar toplumun en alt katmanına kadar santim santim işleyen bir eğitim ve yaşam anlayışının gölgesinde, halen liselerde "şiddet" konulu panellerin yapılıyor olması devletlerin ne kadar "ironi"sever olduklarının bir göstergesidir. ideolojik pencere dışından ne kadar bakarsanız bakın, haklı bir yan görebileceğiniz en küçük bir nokta bile yoktur. ve eğer bu noktayı görenlerden biriyseniz, muhtemelen tuvaletlere "süper yalarım"lı yazılar yazıp telefon numarasını otobüs koltuklarına kazıyan mongollardan birisinizdir.