yazmaktan korktuğum zamanlarda okuma oburluğuna yakalanıyorum. ortada kıyıda köşede ne varsa sorgusuz sualsiz hadsiz hesapsız okuyorum. ve sonuç beyin fesatı... çok yakışık bi benzetme olmayabilir ama açlık dahilinde olmayan bir tür açgözlülük ya da ruhta oluşan gedikleri tıkama amaçlı dindirilemez bir yeme güdüsü gibi. ve en vahimi tıpkı gününün yarısından faslasını tv karşında o kanal senin bu kanal benim diye geçiren yarışması, sevişmesi ,tartışması ve örnekleri çoğaltılası, birbirinin kopyası tv programlarını geçici geçirgen bir iradeyle izleyen, insanlar gibi önüne gelen her şeyi yemek ( yemekten kastımı okuyanın iç fesatlığına bırakıyorum).. ve nihayet mide fesatı olmak..
insanın beynine de böylesine haset etmesi işte anlatmaya çalıştığım. anlatmaya çalışırken yazıyorum farkındayım. korkmuyor muyum peki? ödüm dokuma karışıyor; öle yeşilimsi bir hal alıyor bütün bedenim. öldüresiye zehirli, ölesiye panzehire muhtaç, öylesine can çekişen, canı hiçbir şey çekmeyen; canı eprimiş, canı liğmelenmiş bir bedenin beyin fesatı nöbetlerindeyim. gözlerimden kusup ağzımdan sıçabilirim. olup olmadık yerde, olan olmayan insanlara ağzımı açmadan, gözlerimi yumarak çoğu kez atlattıklarımdan farklı; şimdi kimbilir kaçıncı kendi tekrarını yaratan bir nöbetteyim, ağzım kapalı gözlerimden kusuyorum, ellerimle silip parmaklarıma bulaştırıyorum ve işte yazıyorum.. korkmuyor muyum? deli gibi korkuyorum.. ama deliler nasıl korkar bilmiyorum.. evet sanırım bununla ilgili birşeyler okumalıyım.