hani zaman herşeyin ilacıdır derler ya inanmayın. üstünden ne kadar zaman geçerse geçsin bazı acılar ilk günkü yakıcılığını koruyabilirmiş. bunu bu sabah öğrendim. (cümleleri bile toparlayamıyorum özür dilerim)

bu sabah pazartesi sendromuna inat vivaldinin ilkbaharını dinleyerek başladım güne(hergün yapmıyorum hemen aman demeyin.). belki de yaşayacağım acıyı önceden hisseden bilinçaltımın yaralanma öncesi pansuman çabasıydı bu, bilmiyorum(hatta şu anda anlık aklıma geldi). neyse uzatmayayım. kahvaltı, koşuşturma, ve metroya biniş. buraya kadar herşey yolunda (yine mi geç kaldım dışında). ineceğim durağa az bir süre kala yeni boşalan koltuğa oturmak üzere ilerleyen yaşlı bir amca ve elinden tuttuğu torununu göresiye kadar. o an birşey oldu yüreğimde, sanki ateşte kızdırılmış bir bıçak ani bir hareketle çizdi geçti kalbimi. anlık ama bir o kadarda derin bir yara oluştu ve kanamaya başladı. babam ve kızım canlandı gözümün önünde. yaşamının son aylarında, o küçük yüreği dedesinin hastalığını kabul etmek istemediği için yataktan zorla kaldırıp 'hadi dedecim bahçeye inelim' dediği an sanki yeniden yaşandı.

imrenerek baktım karşımdaki koltukta dedesinin boynuna sıkı sıkıya sevgiyle sarılmış olan çocuğa. o kadar güzel ve bir o kadar sevgi doluydu ki önümdeki çift. ben babamı özledim!!! diye haykırmak istedim gözümden süzülen tek bir damla yaşı saklamak için başımı çevirirken.

zamanla bazı yaralar kapanmazmış sadece zamanı gelesiye kadar ertelenirmiş. bunu bu sabah öğrendim.