allah'ın, yaradanın veya adına her ne diyorsanız o yüce varlığın sadece kadınlara bahşettiği hamilelik evresinin ardından anne karnındaki sıcak ve güvenli, dışarıdaki gürültülü, koşuşturmalı hayattan uzak korunaklı yaşamdan gerçek yaşama adım atma, bedenimize gerçek anlamda kavuşma anıdır doğum. ölümün zıttı olmasının nedeni aileye sevinç ve mutluluk getirmesidir çoğu zaman.

doğum anı bebek bekleyen aileler tarafından hamilelik süresince kurgulanır. hamileliğin altıncı ayından itibaren çevredeki görmüş geçirmiş aile büyüklerinin tavsiyesiyle bir doğum çantası hazırlanır. doğum anı yaklaştıkça yapılacaklar ve görevliler tekrar tekrar gözden geçirilir. kim çantayı alacak, kim gerekli telefon görüşmelerini yapacak, kim hamileyi hastaneye götürecek bunlar bir bir tespit edilir. fakat gelin görün ki (planlanmış sezeryan doğumları dışında kalan normal doğumlarda)doğum sancısının başlamasıyla birlikte tüm planlar alt üst olur ve ortama bir panik havası hakim olur. evin içinde bir koşuşturma, bir hengame, bir panik havasıyla birlikte bir şekilde hamile kadın eksikliklere rağmen hastaneye ulaştırılır.

işte bu andan itibaren herşey sadece ve sadece anne bedeniyle bebek arasında gelişir. dışarıdan müdahaleler yapılabilir şekilde gözükse de sezeryan ameliyatı dışında anne adayını çektiği doğum sancılarından kurtarabilecek doğum anı dışında hiç birşey yoktur.

sancılar önce küçük küçük başlar. sanki regl sancıları veya bir sınava girmeden önce oluşan karın ağrıları gibi. sancılarla birlikte bebek yavaş yavaş doğum kanalına girerek başıyla(normal koşullar altında) rahim ağzına baskı yapmaya başlar. bebeğin dışarı çıkma isteği ve doğanın kanunları birleşince sancılar artar. doğum sancılarını bir çok kişi böbrek sancısına benzetse de her iki sancının oluşumu ve nedenleri farklı olduğu için asla bir tutulamazlar.

anne adayı ne kadar metanetli olursa olsun sancılar arttıkça inleme, sitem sözleri hatta ağrı eşiği düşük kişilerde feryatlar yükselmeye başlar. çevresindekilerden alenen yardım istemese de gözler 'lütfen kurtarın beni bu acıdan' demektedir. özellikle ilk doğumlarda doğum sancısını ilk defa çeken kadınlarda korku ve şaşkınlık sancılara eşlik eder. tecrübesizliğin getirdiği bir korku ve doğum anına ne kadar kaldığını bilmemenin endişesi bazı kadınlarda öyle baskın gelir ki doğum sancıları kesilip dışarıdan müdahaleyi gerektirebilir.

önce yirmi dakika gibi uzun aralıklarla başlayan sancılar sonrasında on dakikaya, beş dakikaya, üç dakikaya ve doğum anı yaklaştıkça on saniyeye kadar sıklaşır. sancılı ve sancısız anların aralığı o kadar kısalır ki anne adayının bazen derin bir nefes alabilecek anı bile olmaz. oysa doğum anında derin nefes almak önemlidir. hem bebeğe yeterli oksijenin gidebilmesi hem de annenin bir sonraki sancıya bedenini hazırlayabilmesi için bu şarttır.

normal zamanlarda kadın hastalıkları nedeniyle muayene olabilmek için çıkmaktan çekinilen hatta korkulan jinekolojik masaya yatmak doğum anında şarttır. bebeğin doğum anında rahatça dışarıya çıkabilmesi ve annenin rahat nefes alıp bebeği dışarıya itebilmesine uygun bir şekilde planlanmıştır çünkü. doğum anına az bir süre kala anne adayı bu masaya alınır ve doğumun gerçekleşmesi için sağlık personeli tarafından tavsiyelerde bulunulur. sağlık personelinin o anda yol göstermek dışında yapabileceği başka hiçbir şey yoktur çünkü ta ki bebeğin başı görünüp dışarıya çıkmaya başlayasıya kadar. işte o anda anne adayı bebeğin başının kalın bağırsaklara yapmış olduğu baskı nedeniyle ıkınmaya ve bebeği dışarı itmeye başlar. ama o ana kadar o kadar yorulmuştur ki çoğu zaman pes etmek ister. oysa doğumun gerçekleşmesi dışında içinde bulunduğu ızdıraplardan kurtulmanın başka yolu yoktur.

işte o an çoğu annenin ağzından şu kelimeler dökülür fısıltı halinde;
-ya rabbim, benim canımı al, yeter ki bebeğim sağlıklı doğsun.