bana söylediği bir şarkının adıydı. bana pek çok şarkı söylemişti o, sesinin büyüsünü, duyanlar kadar bilirdi. ama duyduklarımın sonuncusu bu oldu, belki bu yüzden en çok bu kaldı.

ah o duruşun var ya
ah o bakışın beni deler geçer
ah o yatışın var ya
ah o sevişin beni
beni
beni

gerisi kalsın.

duvara dayanmış otobüsü bekliyoruz. otobüs dediğim o şey, çok uzak bir şehre gidecek birazdan. uzaklıklar daha da anlam kazanmasın diye otogara gitmiyoruz biz, şehrin çıkışındaki o son durağın dudağında bekliyoruz onun yerine, ben, bu şekilde kazandığım bi on - on beş dakikanın hesabından ufak bi avuntu koparmaya çalışıyorum. içimden yapıyorum bunu. konuşacak bir şey yok. bir daha gelmeyeceğini biliyorum, gelmesine izin vermeyeceğimi. tam da böyle olsun istedim çünkü, ama şimdi bundan söz etmeyeceğim. edersem yüzünü dökecek yine. planlarımla birlikte benden de nefret edecek. sevmekten başka bir şey yakışmıyor ona. çünkü hala bi çocuk. daha hiç kirletilmemiş. ilk defa bir adamı değil de, bir çocuğu seviyorum ben. ama o'nun kadar değilse bile sevdiğim bir başka çocuk daha var, adı aynı. yüzü de. biraz daha küçük sadece. hayır, çok küçük. peki o burda benimle kalacak mı? tanrı'ya, "kalsın." diye ricada bulunmaya korkuyorum. içimden korkuyorum bunu da yine. o şarkıyı bölmesin diye.

ah o gülüşün var ya
ah o bakışın beni
beni

son bir kez sarılıp, "gelicem." diyor. "birkaç gün sonra gelicem hem de, beni duyuyor musun?" onu duymuyorum. çıkıyor merdivenlerden. çok çabuk oluyor bütün bunlar, daha şarkının pişmanlık bölümü gelmedi bile. sonra cama yansıyor yüzü belli belirsiz. dudaklarımı okuyabilir ama ben susuyorum. gözlerime küfür ediyorum içimden, şimdi değil, hayır şimdi değil, kesin şunu, tamam... tamam her şey yolunda. son bir dakika daha.

gözden kayboluşunu beklemiyorum. arkamı dönünce bu şehirde kaybedeceğim kendimi.

******

"hey aşk! sen misin bu? bu sen misin??"
"benim bebeğim. ben."

yani artık bu aptal telefonu kapatabilir miyim? işte, karşımda adımları, hızlanıyorlar. koşuyorum. hayır yer yok. şehir de yok, etraftaki tuhaf bakışlar da. dünya yok. ben koşuyorum. kollarından önce buluyorum göğsünü. bu sımsıkı beden, bu kucaklayan, bu titreyen, bu gözyaşlarımı öpen... hey aşk, sen misin bu?!

"benim bebeğim. ben."

******

"bir sabah, ama sadece tek bir sabah, kollarında uyanmak istiyorum." dedim o'na. bu defa rüya olmadığını görünce, emin olunca, nasıl da sırıtacağım! ben kazanmış olacağım bu kez, hayat değil, ben! başımı tekrar göğsüne gömüp, yeniden uykuya dalacağım sonra, rüyama kaldığım yerden devam edebilmek için değil bu defa. rüyam, uyandığımda kollarımda olacak. varsın sonra kalkıp gitsin. hangi cehenneme isterse oraya. tanrım, söz veriyorum asla "neden?" diye sormayacağım. daha fazlasını istemeyeceğim söz bak. çünkü ben bana aşkı bir kez daha vermeyeceğini sanmıştım. bir daha kendimden başka hiçbir şeyi bu kadar sevemeyeceğimi. ama sen son bir şans daha verdin, öyleyse bana o'nunla sadece bir gün ver. uslu bir çocuk olacağım sonra, işine karışmayacağım bir daha da, söz veriyorum. "tamam." dedi tanrı. "anlaştık. bunu o'na söyle şimdi, gerisini ben hallederim."

"bir sabah kollarında uyanmak istiyorum." dedim ben de o'na işte. "hadi ilaçlarını alıp gel."

******

bunu yıllardır konuşuyorduk tanrı'yla -iki tarafın da hem konuşmacı hem dinleyici olmasına gerek yok değil mi?-, ben genelde aşk denen hastalığın bir kez geçirilebileceğinde ısrar ederdim, vücut onunla bir kez karşılaşınca gerekli antikorları üretiyor çünkü, saklıyor bünyesinde. yeniden gelir gibi olunca yayıyor hemen bi güzel, bi kaç günlük bi dolaşım bozukluğu, kalp çarpıntısı, beyin bulantısı, baş dönmesi filan, bununla kalıyor hepsi işte. amaaan canım bu muymuş şimdi dedirtiyor çabucak geçince. "tanıyor bu illeti şerefsiz reseptörler." derdim hep bu yüzden. "tanrım, o çok büyük tecrübeyi şunların hafızalarından silemez misin? istesen yaparsın yani. bir şans daha istiyorum ne var? evet uslanmadım. evet, büyük bi dersti ama yetmemiş işte. kaşınıyorum hı hı. peki en azından bunu düşünebileceğini söylesen? umut edebilmek de bişeydir değil mi ama? tamam, yeterli zamanı verirsen beklerim tabi. tamam uzatmıyorum."

tanrı sesli konuşmadığı için, sessizliğinden şöyle bir sonuç çıkardım; o herkese istediğini veriyor nasılsa, bunu da verecek elbette, ama nasıl ve nerden alacağımı benim bulmam gerek. bu bünyeyi şaşırtmanın bi yolu olmalı. hımmm. hadi şu kafayı çalıştır! nasıl biliyor bu beyin aşkı? neye benziyordu o hatırla. acı vardı, evet evet. yokluk da vardı çünkü. sen o zamanlar "karşılığı olan bir şey aşk olamaz." der dururdun. "tanrım, bana asla benim olamayacak birini bulur musun?" dediğin o geceyi hatırlıyor musun? ahaha. "senin sorunun ne ha?" diye soran bi ses duymuştun belli belirsiz, elbette beynin bi oyun oynamıştı sana, salak, onu biliyoruz. tamam dağıtma konuyu şimdi, başka ne vardı? doğru, bu kadarı da yeter herhalde. şimdi hepsinin tersini alalım; karşılıklı, eti kemiği olan, mutlu bi hikaye olursa eğer bence bu salak hücrelerin onu tanıyamaz, savaşamaz da bu durumda. çok şey mi istiyorum, evet bu doğru olabilir, herkes zaten bunu istiyor doğru diyorsun, ama sen farklısın ve bence bu yüzden bi şansın olmalı. ne yani bütün ömrünü bunu isteyerek geçirmedin ki. bundan sonrasını da geçirmeyeceğine göre, bence bir şansın olur. olur olur. beklememiz gerekecek elbette, kim bilir ne kadar sürer, ama gelecek. peki ama buna hazır olduğuna emin misin? eğer gerçekten olabilirse, bu sonuncusu olacak bunu biliyorsun değil mi? ne korkması deli misin, hiç yaşayamamaktan iyidir elbette, ama çok iyi de bir bedeli olur. peki, sen hazırsan sorun yok. tamam gözümü dört açıyorum. tamam açmıyorum, o geldiğinde her hücremize görünür zaten.

******

bu seni üzdü mü
ayrılık seni aldı mı
severim der misin
ben olunca yanında
sen olunca yanımda
biz olunca yanyana

ona pilav pişirdim. iyi yapabildiğim tek yemek bu. yanında da bir şeye benzemeyen ölü tavuk parçaları vardı. hazırlarken yanıma gelip alay etmeye kalktığında, ansızın öptüm o çok sevdiğim dudaklarını. kısacık. içimin ürperdiğini anlamasın diye pilava çevirdim yüzümü hemen. bu birini ilk öpüşüm değildi. ama birini ilk öpüşümdü. bi yokluğu sevmek gibi değildi çünkü bu; aşk ilk defa benimdi. aşk son defa benimdi.

berbat olduysa bile, "o tabak bitecek" dedim. o tabak bitti.
ben bir şeye bitecek demişsem, o şey biterdi.
tümünü göster