büyümek, beraberinde sorumluluklar getiren bir süreçtir. bebekken tek sorumluluğunuz ağlayarak sorununuzu anlatabilmek, ihtiyaçlarınızın karşılanmasını sağlamaktır. 6 aylık olduğunuzda emeklemeniz, 9 aylık olduğunuzda anne- baba demeniz, 1 yaşını geçtiğinizde ağlamadan isteklerinizi söyleyebilmeniz gerekir. o aylara geldiğinizde bekleneneni veremezseniz sorunlu olduğunuzu düşünmeye başlar çevrenizdekiler. daha bebekken bile zordur bu yüzden büyümek.

büyümenin nasıl bir şey olduğunun biraz farkına vardığınızda ilk başta heveslenirsiniz büyümek için. büyükler size göre daha özgür, daha çok ev dışında ve kendi istekleri doğrultusunda hareket ediyorlarmış gibi gelir. bu yüzden hep büyümek ister küçükler, büyükler ise küçülmek. bazen kulağınıza çalınır büyüklerin kendi aralarındaki sohbetleri;
-sabah yine mesai var, keşke hep küçük kalsaydım da babamdan harçlık alsaydım.
önce gülersiniz bu tip isteğe. 'adama bak, kendisi para kazanıyor, mis gibi işi var ama keşke babamdan harçlık alıp küçük kalsaydım diyor. sanki kolaydı o harçlıkla bir hafta geçinmek' dersiniz içinizden.

zaman hızla geçer, bir gün bir telefon gelir evinize. babanız bir trafik kazasında ölmüştür. sanki dünya dönmeyi durdurmuş, güneş doğmayı unutmuş gibi hissedersiniz kendinizi. cenaze merasimin ardından eş dost annenizi avutur. 'bak koskoca oğlan var en azından. o babasının sorumluluklarını devralır. büyüdü artık nasılsa'

önce kimden bahsettiklerini anlayamaz çevrenize bakınırsınız safça, kimmiş bu koca oğlan diye. oysa gözler ve sözler sizi işaret etmektedir. bir ölümü kabullenip ailenin sorumluluğunu üstlenebilecek kadar büyümüş ama farkına varmamışsınızdır.