duydum ki şairler, romantikler ve sembolizm taraftarları beni farazã® bir obje olarak kullanıyor, varlığımdan nemalanıyormuş.

beni, kimseden dinleyip yalan yanlış şeyler öğrenmeyin. buyrun beni, benden dinleyin:
(anlatımı, en sevdiğim geceler olan karlı kış gecelerinden birini tasvir ederek gerçekleştireceğim)

bu sokağa geleli on yıla yakın oldu. iki belediye eskittim, üç yerel seçim ve iki genel seçim gördüm. aslında, karşımda bulunan diğer sokak lambası ile aramıza gerilen parti bayrakları ve çeşitli sloganlar, bu seçimleri görmekle kalmayı aşıp hissetmemi de sağladı.

görevime akşam ezanı okunmadan yaklaşık on beş dakika önce başlıyordum. hatasız kul olmaz: bazen ezan okunduktan sonra yandığım da olmaz şey değildi. hatta bir keresinde (sanırım 1994 yılıydı), güpegündüz yanıvermiştim. sebebi de bu basık semte, kuzeyde bulunan dağın tepelerini aşan kapkara bulutların çöreklenmesiydi. bir daha öyle kara bir gün göreceğimi sanmam. zaten iyice yaşlandım. yakında komşum olan sokak lambası gibi bir gözüm körelir (şanslıysam) ya da ikisini birden peşpeşe kaybeder ve sonsuz karanlığa gömülürüm.

bu gece tipi var. rüzgar ince kar tanelerini, birkaç metre ötemdeki bahçe duvarının dibinde kümeliyor. bahçe duvarının bittiği yerde, sokağımla kesişen caddeden aralıklarla motor sesleri geliyor. bu sokağa araba girmez pek. dün geceki gençleri düşünüyorum:

biri gözcülük yapıyor sokağın cadde ile kesiştiği noktada, diğeri afiş yapıştırıyor. buradan pek görememekle birlikte, "..ılamaz" kısmını okuyabiliyorum. her halde tipik edilgen başkaldırılardan biri. yanında, içi afişlerle dolu bir kova var. polis gelse nasıl kaçacağını kendisi de bilmiyor ya, neyse. her halde saatin geceyarısını geçmiş olmasından böyle rahat. ağzında sigara. işini bitirdikten sonra özür dilemeden gitti. bari iyi akşamlar dileseydin. ne diyorum ben? geldiğinde merhaba demeyen giderken hoşçakal der mi?

eski dostum, sokak köpeği. dünya umrunda değil, imreniyorum haline. benim gibi yükümlülükleri yok. karın üzerine iz bıraka bıraka dibime kadar geldi. yeni asılmış afiş ve henüz sönmemiş sigara izmaritinin kokusu, ortamdaki başkalığa bir işaretti onun için. benim, eski dostu olduğumdan şüpheli olsa gerek. dibime işedi. hayır, bir bacağını niye kaldırıyorsun? insan gibi işesene. geçen bir sarhoş yapmıştı. sağ bacağını 37 derecelik açıyla kaldırmadığını, çişini gayet medenã® biçimde, vidalarımı ıslatarak ve gülümseyerek yaptığını söyleyebilirim. insanlar bir başka canım. güngörmüşler!

bu akşamüzeri erken başladı mesai. zaten hava gündüz de kapalıydı. dört gündür güneşe hasret ve nemliyim. akşamın aceleci kalabalığının birbiri ardına bıraktığı izler, rüzgarca sürüklenen kar taneleriyle silinmeye yüz tuttu. en taze izler, kadını erkeğinin beline dolanmış ve bu soğuğa rağmen sıcacık bir profil çizen çifte ait. kadın bot, erkek kösele giyiyor. erkeklerin ayakları kadınlarınkine oranla hep böyle büyük olur (gözlemlerime dayanarak bunu söyleyebilirim).

karşı camdan bir çocuk, perdeyi başına dolamış beni seyrediyor. hayır tabii, aslında ben öyle sanıyorum, bana baktığında yağan karın güzelliğini en net biçimiyle görebilir, bu yüzden. işte ben böyleyim: karın izleri kapatmasına kızdığım için mi bilinmez, gecenin kar yağışının güzelliğini örtmesine müsaade etmiyorum. yanına annesi geldi: dudaklar isteksizce açılıp kapandı. çocuğun yüzündeki mutlu ifade, yerini mecburen yapması gereken işlere yöneldiğini gösteren burukluğa bıraktı. alt dudağının ortası yukarı doğru yükseldi, buradan anladım.

sarhoşum hiç eksik olmaz. sokağın ilerisinde birahane var. elinde bir kart. meyhane arkadaşı olacak. yeni edindiği biri. kartı okumaya çalışıyor. dudaklarında sigara: gözlerini kısmış... bu haliyle çok komik görünüyor.

komşumun tek gözü kör. yakında biletini keserler. bu yıl çok sık sönmeye başladı, yaşlandı iyice. ben geldiğimde o, dört yıldır bu sokaktaymış. o, benden kıdemli. birkaç kere serseriler gözünü patlatmıştı taşla. bana dokunamıyorlar: arkam kuvvetli. arkamda, bahçe içinde müstakil bir ev var. bu sokakta böylesi yok. bacası bu gece tütmüyor, yatıya gitmişler ailecek....