genelde felsefe dünyasının duayenlerinin savundukları düşünceleri bilmeden/haberdar olmadan savunan kişinin bürünceği ruh halinin dışavurumudur. öyle ki; kendini herhangi bir filozofdan üstün görebileceği gibi, kendi isminin tarihe malolamayışına da anlam veremez. ''benim ondan neyim eksik?'' tavrının sonucunda buhrana kapılıp, yerle yeksan bir ruh haline bürünür.
bu durum sadece platon ile sınırlı değil. yer küre'nin düşünsel tarihine adını kazıyan ehli cümlenin de içinde bulunabileceği geniş bir skala alınacak bu tavrın nesnesi olabilir. önemli olan kişinin, kendisini bu insanlar ile bir kıyasa tabi tutmasıdır. ki burada eleştirilen husus, kendisinin platon'dan daha baba filozof olduğunu savunan kişinin, felsefi anlamda platon'un yanından bile geçemeyeceği değil, kendisini birisiyle mukayese etme ihtiyacı duymasıdır. sonuçta bu hayatta herkesin bir sözü var ve sözü söylemek/düşünmek kişinin tarihe ismini kazımasından çok daha mühim. bu tarihi şahsiyetlerin binlerce yıl öncesinden günümüze kadar insanları etkilemesinin asıl nedeni ise, birşeyleri ilk defa zikretmiş olmalarıdır. nietzche hiçbirşeyin yok olduğunu, descartes herşeyin tanrı'nın varlığından vücut bulduğunu, muhyiddin ibni arabi vahdeti vücut kavramını, platon mağara alegorisi ile tanrı inancının felsefi tabanını anlatmaya çalışmıştır. bu yüzden bizler onların ismini biliyor, kitaplarını okuyoruz.
kişi kendi algı evreninde yarattığı felsefesinin herhangi bir filozofunkilerle bütünlük arzettiğini düşündüğünde, ''ee ne var bunu ben de düşünüyorum, o halde ben de bir filozofum'' hissine kapılabilir. ancak unutmamalıdır ki; platon mağara alegorisini yaptığında dünya üzerindeki bilgi pratiği bugünden 2500 yıl eksikti. ve bilginin gelişiminin artan ivmesini de göz önüne alacak olursak, bu eksiğin daha da vahim bir boyuta tekabül ettiğini anlamamız zor olmayacaktır. o(platon) 2500 sene önceki bilgi ve pratik birikimiyle mağaradaki insanlar'ı tanrı kavramına gönderme yapmak için kullandı. ondan asırlar sonra bunu düşünmenin pek bir cazibesi kalmıyor, sonuçta duyduklarımızın, kulağımıza çarpanların ve çevremizde gözlemlediklerimizin birçoğu onların geliştirdikleri felsefelerin tezahürleriyle dolu. bir nevi biz bugün çok muhteşem olarak addettiğimiz felsefi önerilerimizi onların sayesinde oluşturabiliyoruz.
bu durum sadece platon ile sınırlı değil. yer küre'nin düşünsel tarihine adını kazıyan ehli cümlenin de içinde bulunabileceği geniş bir skala alınacak bu tavrın nesnesi olabilir. önemli olan kişinin, kendisini bu insanlar ile bir kıyasa tabi tutmasıdır. ki burada eleştirilen husus, kendisinin platon'dan daha baba filozof olduğunu savunan kişinin, felsefi anlamda platon'un yanından bile geçemeyeceği değil, kendisini birisiyle mukayese etme ihtiyacı duymasıdır. sonuçta bu hayatta herkesin bir sözü var ve sözü söylemek/düşünmek kişinin tarihe ismini kazımasından çok daha mühim. bu tarihi şahsiyetlerin binlerce yıl öncesinden günümüze kadar insanları etkilemesinin asıl nedeni ise, birşeyleri ilk defa zikretmiş olmalarıdır. nietzche hiçbirşeyin yok olduğunu, descartes herşeyin tanrı'nın varlığından vücut bulduğunu, muhyiddin ibni arabi vahdeti vücut kavramını, platon mağara alegorisi ile tanrı inancının felsefi tabanını anlatmaya çalışmıştır. bu yüzden bizler onların ismini biliyor, kitaplarını okuyoruz.
kişi kendi algı evreninde yarattığı felsefesinin herhangi bir filozofunkilerle bütünlük arzettiğini düşündüğünde, ''ee ne var bunu ben de düşünüyorum, o halde ben de bir filozofum'' hissine kapılabilir. ancak unutmamalıdır ki; platon mağara alegorisini yaptığında dünya üzerindeki bilgi pratiği bugünden 2500 yıl eksikti. ve bilginin gelişiminin artan ivmesini de göz önüne alacak olursak, bu eksiğin daha da vahim bir boyuta tekabül ettiğini anlamamız zor olmayacaktır. o(platon) 2500 sene önceki bilgi ve pratik birikimiyle mağaradaki insanlar'ı tanrı kavramına gönderme yapmak için kullandı. ondan asırlar sonra bunu düşünmenin pek bir cazibesi kalmıyor, sonuçta duyduklarımızın, kulağımıza çarpanların ve çevremizde gözlemlediklerimizin birçoğu onların geliştirdikleri felsefelerin tezahürleriyle dolu. bir nevi biz bugün çok muhteşem olarak addettiğimiz felsefi önerilerimizi onların sayesinde oluşturabiliyoruz.