bir tarık buğra hikayesi.
bir dönem kitaplığım yatağımın tam karşısındaydı. birçok sabah uyandığımda gözlerim büyük puntolarla yazılmış bu kitabın adına takılırdı. yeni bir güne: 'dünün yarınına' başlarken içimden yarın diye birşey yoktur diye geçirirdim.

ee ne olcaktı peki. büyük bir laf etmek için mi mırıldanıyordum her sabah? yarının olmayacağını inanıyor muydum?
hayır inanmıyordum. sadece yarının olmama ihtimali vardı ve bu ihtimale karşı yapılması gereken an'ı yaşamaktı. ya da an'ın kıymetini bilmek diyelim.

******
hayatı yaşamaya falan gelmedik biz. öğrenmeye geldik. yaşamak bir öğrenme biçimi. tek seferde öğrenebildiysek ne ala. olmadıysa kafamıza vura vura flash back yapar bizim hoca. işte ben de laylayloma söylediğim malum cümlenin aslında ne demek istediğini yaşayarak öğrendim.

3 sahnede...

sevgilim beni zamansız terketmişti. her terkedilme zamansızdır ya, neyse. üzüntüm çok büyüktü. ama ağlayamıyordum. çünkü sebebini çözemedeiğim bir dehşete kapılmıştım. yüreğim sıkışıyor ve çaresiz hissediyordum.saatlerce yürüdüm , yürüdüm. sanki yolun sonunu bulsam ferahlığa çıkacaktım. ama ben gittikçe dünya büyüyordu. sıkıntım daha da büyüyordu.mekandan umduğumu bulamayınca zamana sığındım. saate baktım. zaman geçiyordu. halim değişiyordu. o an anladım ki derdim yarını kaybetmiş olmaktı. bir önceki gün onsuz bir yarın hayal etmemiştim. zihnimde henüz oluşturamadığım onsuz yarın fikri beni dehşete düşürüyordu. yarını bulana kadar acım geçmeyecekti. o gün benim için, yarın yoktu.

büyük depremin ertesi gecesiydi. sağlam çıkmış bedenimle sağlam binaya sığınmış uykunun yolunu gözlüyoruz. karanlık odanın duvarları kefen giymiş ölü suretler gibi görünüyor. bedenimin sarsıntısı bitmiyor. bunun korkunun oynadığı bir oyun olduğunu bildiğim halde yine de inanamıyorum. tavandaki lambaya bakıyorum.işte o da sallanıyor. korku ve tedirginliğin içinde sıkışıp kalıyorum. kımıldamak mümkün değil. her yer sarsılma ihtimali olan bir zemin ne de olsa. saate bakıyorum. zaman durmuş. o geçse ben kurtulacağım. ama geçmiyor.o halde yarına ulaşmam mümkün değil: yarın yok.

telefonda metalik bir ses: 'onur öldü'
kalakaldım. içimden tekrar ediyorum. o öldü artık yok, o artık yok, yarın o yok. şaşkınım. onunla paylaşabileceğim zamanlar yitip gitti. aslında olmayan, zihnimde olan zamanlar. o halde o varken de yarın yoktu. ya da ben onunla yarını yaşama ihtimalim olduğu için endişesizdim. şimdi o yok. ölümün varlığı zamanı bıçak gibi kesiyordu. ölüm varken, yarın yoktu.

*****
ayrılık, korku ve ölüm yarını yokediyordu. zaten yarın zihnimizde kurduğumuz bir hayal değil mi?
o halde yarın diye birşey yoktur: olmayan bir şeyi kaybedip gereksiz yasını tutmamak için tekrar edilmesi gereken bir cümledir.