gelen aynı giden aynı elde var sadece bir.

genelde gelenler olur beraber aynı yolda koşulur günün birinde saati dakikası geldiğinde istense de istenmese de yollar ayrı düşer ama koşu devam eder.

ne kadar bitsin bu anlamsız koşu denilse, tahta masada bir şise şarap dibe vursa bile kabul edilemez bir türlü bu hakikat. oysa hakikat senin içinde benim içinde budur.

mezbaha no 49'da geçiyordu. uzaylılar ne vakit biri cartayı çekse yahut cartayı çekmekten bahsetseler hayat bu diye ekliyorlardı.

evet hayat bu. her suret bir hayal oluyor ve gitgide silikleşiyor. merlyn gibi sihirbazlık bile hünerine sahip olmak bile bir işe yaramıyor ne yazık ki.

merlyn bütün bildiği sihirleri öğretmişti birine bir kadına o kadın onu bin yıllık mağaraya uykuya gönderdi. merlyn'in zamanından 1000 sene geldi geçti bile. onu mağaraya gönderen kişinin kemikleri bile kalmadı.

herşeyin fani olduğu bir dünyada kişi neye inanabilir ki? inançı kalmayan bir kişi neye inanç duyabilir? gibiymiş gibi yapmak bile külfet geliyorsa hatta gereksinim duymuyorsa hep bugün ile eskiyi karşılaştırıyorsa ne yapabilir*

diline eskiden sözcüğü pelesenk olmuş ise üstüne üstlük eskinin güzelliklerini belli belirsiz görülmüş hatırlanmayan ama varlığı bilinen bir rüyaymış gibi düşünüyorsa.

sıkıntılı ve kepaze zamanları ise net hatırlıyorsa en ince ayrıntısına kadar bir de bunları hayırla yad ediliyorsa ister istemez hayat bu deniliyor.

ama ters anlamda çünkü kalan kişi kayıplara o kadar alışmıştır ki kayıbların dehşetini duymaz buzlu camdan yapılmış gözlerle bakar bir dehşet duyar ama bu duyduğu dehşet kayba bir türlü üzülememesindedir.

istese bile üzülemez. belki alışkanlıktan dolayı belkide şaşırma melaikesini çoktan kaybettiğinden dolayı. bu yüzdendir ki kişi artık saf heyecanlar duyamaz.

çünkü bütün yollar denenmiş bir kez daha girilmek istenmez o yollara.
bütün yollar aynı yere çıkıyor. meçhul denilen kayaya.

bu meçhul denilen kayada tam saf heyacanlar tam kendinizi bulduğunuz vakit oh diyeceğiniz zaman saçman sepelek şeyler sizi bulur.

küçük dünyaların küçük insanları etrafınıza doluşur, kapıyı kapatsanız bacadan içeri girerler. bütün bildikleri dedikodu vesaire şeyler ile yiyemeyecekleri paraları kazanma gayretinden başka şeyler değildir.

oysa biz bu dünyaya hayatı kazanmaya gelmedik hayatı yaşamaya. ama derviş değiliz ki en azından sigara paramız olmalı cebimizde.

gelgelim ki üretmektense finans ekonomisine, temel üretim tesislerine yatırım yapmaktan ileri teknolojiye yatırım yapıldığından dolayıdır ki nüfus arttıkça istihtam düşmektedir.

bu suretle asgari ücretin altında aylık ücretli işlere bile başbakan torpili bile hava gazı gelmektedir.

üstüne üstlük ihtiyacı olmayan tüketim modelleri burna sokulduğundan dolayı bireyler hep tatminsiz kalmaktadır.

bu suretle kısa günün karı iyimserliğindense bol bol dünyalar bile kazanılsa geçinemiyoruz çığlıkları gökkubbenin çanlarını çın çın çınlatmaktadır.

bu ahvel şeriatta bu yangın yerinde kişi nasıl kendisi kalabilir?

bütün duyuş ve düşünüşlerini gizleyerek kendi olmaya gayret hayatının en en önemli gayreti olarak.

oysa başka iklimlerdeyse sen neysen osundur. gerisi pek mühim değildir.

sıkarsın dişini sabır edersin. kafesinin tellerini bileylersin uyumsuz bileyci karl valentin gibi.

günün birinde kafesin telleri hak ile yeksan olur ama kafesin dışı boka sarmıştır bile.

heryer yıkıntı her yer tarumar her yer virane olmuştur.

kafesinden çıkmazsın, çıkmak istemezsin artık.

ondan sonra başlar zaman doldurma girişimleri fondaysa bıkmışım zamandan makamından birşeyler işte.

yazımı arthur rimbaud'un bir şiiri ile bitiyorum;

yemyeşil bir çukur,burda bir ırmak çağlar
gümüş paçavraları atlara çılgınca takan
burda güneş mağrur dağın tepesinden parlar
küçük bir vadi ki bu,köpürür ışıklardan

genç bir asker uyuyor,başı çıplak ,ağzı açık,
ve ensesi taze mavi terlerle yıkanmış..
yeşil yeteğına yağmur gibi yağıyor ışık,
bulutların altında,solgun otlara uzanmış...

hasta cocuklar gibi uykuda gülümsüyor
ayakları zambaklar içinde;askercik üşüyor
tabiat ,beşiğinde salla onu,sıcak sar!

burun kanatları artık,ürpermiyor korkuyla;
eli göğsünde, sakin,güneşte dalmış uykuya
yalnız sağ yanında kırmızı iki delik var