ülkücülük, yirmi küsür yıldır hiç görülmediği kadar palazlanan milliyetçilik akımının ve lise / ilköğretim yıllarında okuldaki akranlara hava olsun diye selamlaşırken kafa tokuşturan bünyeleri muhteviyatında bulundurur ve artık günümüz siyasi akımları dahilinde kahvehane selamlaşmalarına kadar gark eder.

ilgili terör saldırılarının terör örgütü pkk'nın dışında hiç kimseye bir faydasının dokunmadığını savunurduk fakat durum değişti. bir ülkede terör veya "münferit" olaylar yaşanırsa, yani ne zaman ki masumlar ölürse, bunun peşinden sadece öldüreni değil, başkaları da faydalanır. küçük ve üstünkörü bir örnek vermek gerekirse, seri cinayet işleyen ve ruhunu rahatlatan bir katilin peşinden gazete ve televizyonda rating amaçlı yayınlar, üniversitelerde ve yine tv programlarında sponsor firmalar desteğiyle "şiddet nedir, neden şiddet" temalı panel ve seminerler düzenlenir, saygın bilimadamları ve profesörler katılır (ki serap ezgü, seda sayan, petek dinçözvari oluyor çoğu) konuşurlar.

son zamanlarda yaşanan terör eylemlerinin sonrasında sokaklarda -özgürce- kafa tokuşturan gençlerin sayısının arttığından pek şüphemiz yok. çünkü, terör saldırılarından en çok payı pkk'dan sonra bunlar kapıyor. barış yanlılarından çok daha revaçta oluyorlar. ana haber bültenlerinde 7/24 yayınlanan "vatandaş teröre öfkesini kusuyor röaah!" alt yazılı görüntülerinde kafaların yukarısında bozkurt işaretlerini görüyoruz, hem de sürüyle... öfkeleri sokağa, kürt mahallelere, kürt esnaflara kadar taşıyor, işte karşınızda vatanın yılmaz, cengaver, kahraman bekçileri!

türkiye'de uç bir siyasi görüşü benimsiyor ve bunu insanlara "meşru" gibi göstermeye çalışıyorsanız, sizin ekmeğinize yağ sürecek düşmanlarınız olması gerekir ve bu da "bak biz demiştik gördün mü" şeklinde serzenişlerle büyür, gelişir ve serpilir; sonrasında askerlerimizin ölümlerinin ardından herkes evraklarını bilmemnelerini alır kendisine en yakın askerlik şubesine koşar.kişinin kendisini savunma dürtüsü de burdadır. yani bir şeye karşı koyacaksanız, anlamak isteyecekseniz elinizde mutlaka ama mutlaka zarar verici bir materyal bulunacaktır. bunun bir silah olması gerekmez tabi.

şimdi içerisinde bulunduğumuz şu günlerde "barışsın insanlık, karışsın insanlık" geyikleriyle anlamayacak bünyelere acı ve nefret vermek istemiyorum. ancak yanlış giden bir şeylerin olduğunu görmemiz gerekir.

hayatını izmir, ankara, istanbul, bursa, afyon, denizli gibi irili ufaklı kent merkezlerine veya ilgili şehirlerin köylerinde barış ve huzur içerisinde yaşayan gençler askerlik görevleri için doğuya gönderildiğinde, yakınları, akranları, tanıyan veya tanımayan herkes "yavrum, neler çekiyor oralarda şimdi, ölür mü kalır mı" gibisinden acı ve kederle bürünürken, hayatını doğunun köylerinde kafasının iki yanına silah dayanmış yaşlı hıdır amca'yı düşünmez. ömrünü orada, sıkışmışlık içerisinde geçinen hıdır amca için, silahı kafasına dayayanın asker ya da terörist olmasının hiç bir önemi yoktur. sadece yaşamak ister hıdır amca. çocuklarının kurtulmasını ister. anlamaya cesaret edemeyen bizler ise ordaki insanları o ya da bu şekilde terör örgütüne pasif / aktif destek vermekle itham eder, suçlarız.

bir askerin, bir sivilin ölmesiyle sonuçlanan terör saldırılarından sonra, herkes cengaverleşir, herkes elini kaldırır havaya, herkes asker olmak ister..

oysa, hiç bir cengaver gencimiz, hiçbir doktorumuz, hiçbir öğretmenimiz, doğuda bir hıdır amca olmak istemez.

cesaretin içerisindeki ölüm korkusu da budur işte...