1. bir diyelim bir olsun.

ahmed arif'in stradivarius kemanı için kullandığı bir tabir vardır.

"önce bendim diyor ve sonra benim" enstrümanın, ölümsüz, güzel ve çetin tınısını böyle tanımlar üstad.

yeni dünya düzenin yeni insanına çok yakıştırırım ben bu dizeyi. önce bendim der ve sonra benim. öyledir. hal böyle olunca 'contemporary' zamanların bu güdük varlığının algısı, çapı, çeperi kendi benliği kadar oluverir. öteki dedikleri kavramsal bozuntuyu bu yüzden icat ettiler.

altta kürtçe bir ağıt vardır: şiye. ezginin ortasındaki 'tey tey tey'ler biz bu çağın güdük varlıkları için ezgiyi güzelleştiren bir "yapı"dan öteye gidemez...

oysa ki...

"heylo heylo zaf derdina,
la lawo şiye ma re merdana"

https://www.youtube.com
buraya seri entry girmek gibi bir niyetim yoktu. neyse. başladık bari devam edelim.

zwei

ydd'nin en önemli özelliği, herhangi bir yapının kesinlikle bütünsel olmamasıdır. ne kadar parçalı o kadar iyi. yapıları bozmak iyidir. bozup bırakacaksın. bırakalım dağınık kalsın.

zaten bu türküyü de güzel söyleyen birini bulamadä±m.

https://www.youtube.com

daha bütünsel yazılara artık...
üç

büyük "anlatı"lar yıkıldı.

doğada kahir ekseriyette işleyen bir kural vardır. madde düşünceden daha önce yıkılır. maddi/fiziksel olarak ortadan kalkan şeyin düşüncede yıkılması biraz daha zaman alır. o yüzden yıkılmak istenen her ne ise, onu azımsamak/küçümsemek iyi bir yöntemdir. bu biten bir ilişki de olabilir, koca bir sistem de. o yüzden sistemleri "anlatı" olarak nitelendirmek güzel bir yöntemdir.

büyük anlatılar yıkıldı. alt metninde de "ki onlar zaten anlatıydı"yı içeren bir mantık yatar ve bu da yıkımı hiçbir şey yapmazsa katalize eder.

"çılgın zamanlarda yaşamak bize düştü; ölümün acımasızlığı her zamankinden beter.
gidenler, gelenler, düşenler
ah zamanın sonsuzluğunu anlamayanlar,
düştük yola, güzel şeyler bulmak umudu ile,
ışıkları ile büyük şehirler yol oldu bize,
iz sürdük yalnä±zlä±äÿa"

https://www.youtube.com
dört
eleştiri. olmazsa olmazımız. her şey ama her şey en içeriksiz haliyle eleştirilmelidir ki, bireyler kendi "vicdan"larını x bir başkanın üstünden aklayabilsin. ötekini anlayacak akıl burada biraz çuvallar. olsun varsın...

---
vakti zamanında itü'de sloganı "biz eleştirmiyoruz, değiştiriyoruz" minvalinde olan bir kulüp vardı. bu sloganın, akademik bir çatı altındaki bir yapıdan geldiğini düşünürsek, işin trajik yani daha da ağırlaşıyor.

eleştiri ve değişim/ eleştirmek ve değiştirmek arasındaki bağı göremeyecek düzeyde bir, ne denir artık bilemiyorum, iddia diyelim hadi.

ancak, zaman geçtikse, toplumsal yaşamın her alanındaki 'eleştiri' örneklerini görünce, insan şaşırmıyor; şaşırmamayı öğreniyor.

değiştirmek istediğiniz şeyi, önce anlamak durumundasınızdır. eleştiri dediğimiz hadise, eğer kritik etmek ise ve maksadınız o şeyi, o ya da bu şekilde x bir başka forma dönüştürmek istiyorsanız, eleştiri ve değiştirme uğraklarından geçmeniz gerekir.

değiştirmek istediğiniz her ne ise, bir gerçekliğe denk düşer ve bu gerçeklik, kahir ekseriyette, sizin de bir şekilde içinde yer aldığınız, dahil olduğunuz bir gerçekliktir ya da onun bir parçasıdır. yani değiştirmek istediğiniz gerçeklik, sizin de değişmenizi kapsayabilir.

değiştirmenin ön adımlarından birini eleştiri olarak tanımlarsak, eleştiri alanının, eleştiri sahibine temas eden bir noktasını da bulursunuz.

eleştiri, bu temas noktasıyla arasına mesafe koyduğu ölçüde, değiştirme alanından da uzaklaşma tehlikesini de beraberinde getirir.

bu yüzden günümüzde eleştiri, çoğu zaman, "site sakıni emekli albay formatı"na fazlaca büründü. eleştiri; anlama ve değiştirme işlevlerinden daha çok "arınma" maksatlı yapılır hale geldi.

herhangi bir 'başka'nın eleştirisi, kişinin kendisini o başkadan soyutlayarak, arınması anlamına geliyor giderek. eleştirme hakkı, eleştiri yöntemi, eleştiri ahlakı üzerine sanki yeniden düşünmemiz gerekiyor. çünkü "sultan sazlığında boynu eğri bir kuşun, ince boynuna yediği kurşun kadar hainiz hepimiz" eğer arınmak da artık başka bir anlama gelmiyorsa.

---

eleştiri, eleştirilene dair bir çıkarımı içermek durumundadır ve bu çıkarımlar, dile getirilsin ya da getirilmesin bir ya da birden fazla önermenin/değerlendirmenin arka planda işletiliyor olmasını gerektirir.

"13 yaşında kızların başörtüsü ile okula gönderilmesi çağdışı bir uygulamadır." dedik. (1)

yani (1)'deki hadiseyi "eleştirdik". bunun çağdışı bir uygulama olduğu çıkarsamasında bulunduk. bu çıkarımın arka planında şu değerlendirmeler olabilir.

13 yaşındaki bir kız, henüz çocuktur ve çocukların, "örtünme mantığı"na tabi tutulamaması gerekir
ya da
13 yaşındaki bir kızın, henüz dinsel bir aidiyete bağlı olup olmayacağına karar verebilecek zihinsel bir olgunluğa erişmemiştir ve başörtüsü de bu kız çocuğunun karar alma sürecini belirler

bu değerlendirmeler, bu çıkarımın arkaplanında işler.

oysa karşı taraf açısından başka bir mantık örgüsü işliyor olabilir. misal: akıl baliğ olduktan sonra, yükümlülüğün başladığı, çocukların erken yaşta islami terbiyelerinin verilmesi gerektiği vd.

siz eğer, karşı tarafın sizin gibi düşünen -sizin savunageldiğiniz görüşe, mantığa, ideolojiye sahip ya da onun civarında- biri olması gerektiğini varsayarsanız, eleştirinin ilk halkasını atlayarak işe başlamış olursunuz.

bu nedir? anlamak. önce karşıda yapı -bu bir insan da olabilir, bir görüş de olabilir bir film de olabilir- nedir ne değildir ona dair kafa yormak gerekir.

hadi rus 'türkü'sü dinleyelim.

https://www.youtube.com
(beş)

-tostunuz karışık mıydı?
- aynen aynen...

dikkat edin, manasız bir şekilde "aynen" sözcüğünün inanılmaz fazla kullanıldığına tanık olacaksınız. aynen abi ya aynen, aynen aynen...

buradan sosyolojik çıkarımlar falan yapasım yok bugün, çünkü fena halde canım çay istiyor. 02.31 saat.

gideyim bir çay koyayım. hiç yapmadığım iş bu saatte.

yunan'ın da zehrası varmä±åÿ.

https://www.youtube.com
(altı)

evrenin yaşı milyarlarla ifade ediliyor ve biz bilinir alemin en zeki canlıları en içimizde bazen hiçbir şeyin değişmeyeceğine inanıyoruz. garip.

"kim anlayacak bu kor işaretleri?
kimsenin dilinden okunmasın içimde ufalan.
ovada ve dağda saklı bir mavi için
düştümdü yola. benim de yaban bir çığlığım vardı,
çok zaman oldu, teslim ettim onu rüzgara.

kışa girdik kıştan çıktık
ama değişmiyor insan
karınca duası diyorlar ördüğüm yola."

https://www.youtube.com
(eight)

80'lerin enteresan gruplarından biri: derdiyoklar.

dertleri mi yok, derdi mi yokluyorlar? alttaki klipte abileri enteresan kıyafetlerle, düğün salonu benzeri bir yerde, elektrogitarla seyircilerin arasında zıplarken görebilirsiniz. batari falan da var. ıslık çalmak yok, şeytanlar gelir gibi espriler de yapıyorlar.

çohacayip.

derdimiz mi yok, derdimizi mi yokluyorlar?

hayırlı cumalar.

https://www.youtube.com