öncelikle, terörizm ile silahlı muhalefet arasına net bir çizgi çekmeliyiz. yasal sisteme karşı silah kullanan her oluşuma terörist/terör örgütü dersek işin içinden çıkamayız. mevcut iktidarlar (faşist, burjuva demokrat, teokrat farketmez) yasallıklarını ellerinde bulundurdukları şiddet tekeline borçludurlar. ve genellikle iktidarı kendilerinden önceki iktidara şiddet uygulayarak ele geçirmişlerdir. örneğin türkiye cumhuriyeti, kendisinden önceki istanbul iktidarını güç kullanarak tasfiye etmiş, abd büyük britanya'ya karşı illegal mücadele yürüterek meşruluğunu kazanmıştır. örnekler arttırılabilir, ama gerek yok. sonuçta, mevcut iktidarın meşruluğunu reddeden bir yapıyı, iktidarını korumak için her türlü şiddete başvurmaktan kaçınmayacak bir devletin yasalarına uygun davranmadığı için suçlamak ancak komiklik olur. eğer her silahlı muhalefet grubu terörist damgasını yemeyi hak ediyorsa; muhammed, mustafa kemal, spartaküs, arafat, vercingetorix, şeyh şamil vs. gibi pek çok ideoloji ve milletin kahraman olarak gördüğü karakterleri de bu suçlamaya dahil etmek zorunda kalırız. yukarıdaki karakterlerin tamamı, öyle ya da böyle hayatlarının bir döneminde sistemin yasalarını reddederek silaha sarıldılar.

bir de şöyle bir durum var: bir müslüman için hamas militanı direnişçi, farc militanı ise teröristtir. bir marksist ise, aydınlık yolu devrimci olarak nitelerken çeçen direnişini kolaylıkla terörizm olarak yaftalayabilir. yani bu tiplere göre, bir yapının terörist olup olmadığını davasının haklılığı belirler. eğer amacımız terör/terörist kavramlarına herkes tarafından kabul görecek bir tanım getirmek ise, bu yaklaşımdan uzak durmalıyız. siz de kabul edersiniz ki insanlık, aynı mücadeleye aynı değer yargılarla bakılmasını sağlayacak bir fikir birliğinden oldukça uzak. (böyle bir fikir birliğinin güzel/doğru bir şey olup olmadığı ayrı bir mesele) yok, siz nesnel bir tanım elde etmek yerine nesnelliği propaganda ve ajiyasyona kurban etmek niyetinde iseniz sizin için söyleyebileceğim pek fazla bir şey yok.

sivil öldürme meselesine gelelim. baylar, uyanın. orta çağın romantik savaşları çoktan geride kaldı. o zamanlar iki düzenli ordu da savaşsa, silahlı muhalefet grupları ile devlet de savaşsa siviller ölmüyordu. 1. dünya savaşından beri ise, savaşlarda siviller ölüyor. sivillerin ölümüne yol açmadan legal ya da illegal bir savaş yürütmek bu günün şartlarında pek olası değil. (bu noktada bir parantez açmalıyız. evet, savaş kötüdür. evet, savaşlarda masum insanlar ölür. ve savaşın her türlüsüne karşı çıkmak, militarizmi reddetmek kesinlikle anlaşılır ve insani bir tavırdır. ama, resmi savaşlara genel anlamda karşı çıkmazken gayri resmi savaşlara karşı olmak tek kelime ile iki yüzlülüktür.) hem, acaba tarihte ''bilerek ve isteyerek'' sivillere saldırmamış ordu var mıdır? bu ordulara -dogmatizm gözümüzü kör etmediyse- terörist demek için konuyu oldukça zorlamamız gerekir. (bütün silahlı birliklere genel olara terörist denilmesini yine anlarım)

peki terörizm nedir? terörist kimdir? bu kavramlar egemenler tarafından silahlı muhalefetleri karalamak için uydurulmuş kavramlar mıdır?

bu kavramların karalama kampanyalarında kullanıldıkları doğru ise de, nesnel düzlemde tamamen karşılıksız da değillerdir. terörizm, kitlelerin dikkatini bir yöne çekmek için yapılan şiddet eylemidir.*(*en azından bence öyledir) iktidara fiili kayıp verdirmeyi amaçlamaz. amacı, kitlelerin psikolojisi üzerinde etki yaratmaktır. plehanov'un deyimi ile, ''ajitasyonun en radikal şeklidir''. andreas baader şöyle diyordu: ''biz kurşunlarımızı polislere ya da askerlere sıkmıyoruz. biz kurşunlarımızı kitlelerin başka türlü açılması mümkün olmayan zihinlerine sıkıyoruz.'' işte silahlı muhalefetle, yani gerilla birliği ile arasındaki temel fark buradadır. birisi doğrudan sisteme saldırır, eylemlerini düşmana maddi ya da manevi kayıp verdirmek için yapar. nihai amacı orduyu yenmektir. diğeri ise kitlelere bilinç taşımayı hedefler, bombalarını aslında kitlelerin zihinlerinde patlattığına inanır. eylemlerinde düşmanın verdiği niceliksel kayıpları önemsemez. terörist için önemli olan, kitlelerin eylemden ne kadar ve nasıl etkilendikleridir.

biz biliriz ki ajitasyon, hazırbulunuşluluğu olmayan kitleler üzerinde etkisiz kalır. propaganda, ajitasyonun vazgeçilmez öncülüdür. bu durumda plehanov'un tanımını doğru kabul edersek, propaganda aşamasını es geçen terörizmin işlerliği de ciddi şekilde tartışmaya açılır. örneğin, sabancının dhkp-c tarafından öldürülmesi, sabancıların fabrikalarında çalışan işçilerin sınıf çelişkilerini farketmelerini sağlamamıştır. tam tersine, devletin eline mükemmel bir anti komünist propaganda malzemesi vermiştir.