bayılıyorum böyle iki anlam çıkarılabilenlere. çıkarılabilen deyip kesiyorum, sadece söz olması gerekmediğinden. bir bakış olabilir mesela bu, ya da bir dokunuş. anladığım ikinci, etrafımdaki uslardan pek uzak, dillendirildiğinde garipsenen görüşler yahut şaşkınlık yaratan savunmalar..

suçtur çocuğun olmak.. hakikaten suç. hissettirdiği tam da bu. evet sana anne/baba diyebilmek zor. bedeli ağır. evet her gün evlat deyip bağrına basman beklenmez, her gün reddetmen de cana zarar demeye kalktığım an kendimi yanında buluyorum. şevkate susadım deyip zamanlarca (kimine an, kimine asır) tam yetti artık canıma derken, önünde kucak kucak görmek gibi biraz sevgiden biraz senden. bir mahcubiyet bu kez kapıyı çalan. tam isyana yeltenirken, refah! varolanla yetinmemiş insan damgası yemekten korkup susmak var bir. bir de aslında yoktu, ama yoktu diye bağırmak istenci.

suçtur çocuğun olmak. hakikaten suç. hissettirdiği tam da bu. zordur sana ait olmak. her an kırılmayı göze alması gereken bir oyuncak. her an kendinden bıkılabilir, bir yenisi alındığında kenara atılabilir. pili bitebilir mesela, ışığı bozulabilir. ama ağlayan yavrucak, görünce gülebilir de. annesinin bağırmasını unutabilir, yahut babasının kulağını çektiğini. bu kez bir cefası yok işte oyuncaklığın. `mutluluk olduğu sürece, sadece bir oyunun parçası kalmaya da razı olunabilir.`
peri midir bilmem,edip cansever.
"özlem ki bir başkasının özlemine tutkunluksa bir yerde hep aynı şeyi özlüyoruz" derdi aynı adlı şiirinde.

peki sorarım; elde olmayan suçlar işlememek kimin elinde?!