az önce 'başını şişirebilir miyim acaba' kabilinde bir deneme yaptım, sallamadı bile. patron bile dedik, insan bir 'bsg' bekliyor, o bile gelmedi. halbuse ben duvarla da konuşabilirdim. isyanım sigaraya, çok çabuk bitiyor.
#3986

bu nasıl bir aklın ürünüdür? insanın küçük bir kağıda (el yazısıyla) yazıp cebinde saklayası ve bir virgülünü bile olsa unuttukça bakası gelir. bu ne ruh güzelliğidir... sağ olsun ve, var.
bu yazının başlığını kendi meşrebimce `benim adım sue adıma gülersen kafanı patlatırım senin gringo` diye yazabilirdim.

ama yazmıyorum.

kendisiyle çok uzun zaman önce tanışmıştım. papalık romasından firar eylemişti şahsım ise afrikanın balta girmemiş ormanlarında balta imalatı ile uğraşmakta arada sırada çakar çakmaz çakan çakmağımla yerlileri bu beyaz adam tanrı olmalı diye yerlilerle matrak geçiyordum. gerçi yerliler höt desen tercümana biz fazla ilerleyemeyiz diyorlardı ama o kadar da olacak canım. zaten yerli malı yurdun malı diye diye senelerce uyuz hacı muratlara kalas reno 12'lere über makine muamelesi yaptık. yani bullshit bir durum.

whatever..

daldan dala konmayayım. ne diyebilirim ki kendisine? kendisinin laneth isminde bir ada kurup o adanın dıştan ne kadar ıssız gözükse de aslında bu ıssızlığın bir kamulaj olduğunu esasında alkometre cihazına dünyanın yedinci harikası yapan tepinmeci kuşaktan koruduğunu mu yazayım?

yahut şarap kadehinde kola ikram edip kendimi osaat sanki danimarka ülkesinde baskonsolosluk yapan 19. yüzyıl piemaonte havalisi konsolosu gibi hissetirdiğini nakş edeyim ve akabinde detayında ilerleyen zamanlarda birşeyler kokuşmuş danimarka'da kelamını söylememek için kendimi zor tuttuğumu deklare edeyim.

kelimeler bir bakıma ciladır.hele yazılı kelimeler ise kah altın bir varak kah ise fıstıki yeşil rengidir. ama totalde şişirme değilmidir?

ama şişirmeye gerek hiç gerek duymuyorum. çünkü gerçek manada kendinize yakın bildiğiniz kişiye bunlara gerek duymazsınız.

o yüzden içimden geldiği gibi yazdım.

special thank you diyorum kendisine ve akabinde bir beyit hediye etmek kendisine;

bir taş şarap ve ekmek arası lüfer
ne kadar güzel şarkı söyler nilüfer
dünyanın en kaçık adminine...

sevgili still, uzun olacağı çok belli bir gece, haddinden fazla uykusuz olacağı da... keyfim yok, sırf bir şey yapmak için bir şey yapıp bitirdim az evvel, almodovar izledim, bir dakika, ne almodovar'ı yahu! pedro işte kankam, senden kanka olmasın... neyse ne diyordum? ha evet pedro izledim, bir mezarlık ziyareti sahnesinde fena oldum, insan bazı şeyleri yaşayınca bakışı da farklılaşabiliyor, sonra üşüdüm bir an, elime geçen bir hırkayı giyiverdim, big lebowski kadar rüküşüm anlayacağın, sonra laneth'e girdim, başlığını gördüm, dedim şu hatunun sayfasına hiçbir şey yazmamışım, gün bugündür. pardon gece bu gecedir, içimden geçenler gitmeden laneth'e dökeyim.

sevgili still , sana bunları bir kış gecesi rüküş bir yarasa yazıyor, bilgin ola, yani devamını okumak istediğinden emin misin?

ya da vazgeçtim, senin insafına bırakmamalı, çünkü eminim ki eminsindir, iyi yürekli kaçık seni! fakat ben devamını yazmak istediğimden emin değilim. şimdi bir ton zırvalığı bu sağlıksız kafayla ağzımda çalkalayıp tükürmek istemiyorum, bu gönlün kadar pak sayfaya. ııyyyy, aman tanrım, gördün mü, endişe etmekte haklıyım, tükürmeye klişelerin en berbatıyla başladım, sürdürmeye ise niyetim yok. ama bak ne diyeceğim:

puslu bir ankara gecesi sayıklayan bu uyku fukarası, bir gün senle karşılıklı rakı içmek isterdi.

ilham her dem uykun gibi gelsin,

en laneth düşler seninle olsun, paralel dünyanda dahi, her nerde ne halt ediyorsan vesselam.

görüşene dek şeytana emanet ol!

not: son yazdığın mesajı unuttum sanma, onu bir ara görüşeceğiz senle, burada ifşa edip seni utandırmayacağım.
terbiyesiz seni.
ben bu kıza aşığım, başka da cümle kuramıyorum...

hakikaten ben onun daha kız olduğunu bilmeden de aşıktım ama burada sizlerle paylaşmamıştım; beni ibne sanamayınız diye.
size -ınız'lı hitap ediyorum, kendi,nizi burjuva sanmayınız, ben stillime bile ınızlı hitap ederim, bozulmayınız.
aramızda kimi gerçekdışı bazı söylentiler yayılmış, keşke sandığınız gibi olsaydı.
ben kolay kolay "keşke" dememişimdir, dedikodularınızın keyfini çıkarın.
ben kolay kolay kafa atmayacaksam "arkadaşım" dememişimdir" d bunun keyfşnşi sğrekalsın.
bana kolay kolay mli klı cümleler kuran olmamıştır, ben diyorum size bu kıza aşık oldum, birbirimizi sevdiğimizi sanıyorum a dostlar, kimse yanılmasın.
lakin kimse bu pigme kadar zeki olmamıştır, ne kızlar tavladım, farkına bile varmadılar, ne kızlar tavladım zaten salaktılar.

asılsam mı meraktayım, bana bir refarandum edin dostlar, bizden doğacak çocuk için kırk türbede kırk bin dua edin a dostlar, lakin çok fena delikanlı kız, asılarak harcanmaz gibi geliyor bana.
hep gülen hep güvercinler besleyen o güvercinleri uçurmak elinden geleni yapan bazen başarılı bazne başarısız olan değişik ritimde bir kimsedir.

gülen diyorum ama gülmek sadece neşeden olmaz gülmek bir çok şeyin neticesidir. neşen dolayı gülmek olmaz sadece gülümseme olur.

bir kalem bir kağıt şarap bardağında asiti kaçmış kola ve sahanda sucuklu yumurta gördükçe hep kendisini hatırlayacağım. çünkü ne vakit bu saydığım materyalleri görsem aklıma o geliyor.
biz, şimdi buna aşık olacağdık da, hatta dediydik de bir işte bildiğin numarası yok, zaten aşığız da el ve aleme.
ha mesele bilmediğiniz üzere şundan ibarettir, bir kayınbiraderin dediği gibi:
"tahtaya kol bacak çakmışlar, still olmuş"
"kafa çakmamışlar mı?" diye sorana-----------------"kafa yok ki!"
/
tümünü göster