daha çok devrimcilerin günlük eylemlerini, bunların ölçülerini tanımlamakta kullanılan, tam da buradan doğru esası ıskalanan kavram.
marksizm'in bütün külliyatı içinde ahlak konusunu tartışan iki metin vardır*(*hegel'in hukuk felsefesinin eleştirisi)*(*onların ahlakı bizim ahlakımız). her iki metin de ahlaka negatif değer yüklerler. marks başta olmak üzere marksist öğretinin temel noktalarını teşkil eden ustalar, kendilerini aydınlanmadan ayırmak, burjuva ahlakçılığı ile farklarını ortaya koymak konusunda neredeyse sürekli bir çaba içinde olmuşlardır. hal böyleyken türkiye devrimcisi için çok zaman bilimsel sosyalizmin öğrenilmesinden bile öncelikli bir alan haline getirilmiş, başat olumlu değer kılınmıştır. daha çok 70'li yıllarda başlayan ve türkiye ile aynı kuşaktaki ülkelerde derin izler bırakan çin kültür devriminin bu çarpık yansıması, bugün de hem teorik üretim alanında hem de etkili politik faaliyet yürütmek konusunda bocalayan türkiyeli devrimci üzerinde bunalımlı etkisini sürdürmektedir.
buna göre; ahlak, bir normlar alanı olarak burjuva eşitlikçiliğinin ve aydınlanma hümanizminin meyvesi olarak devrimi ve devrimciliği bir devinimden çıkarıp tekke-manastır alanına sıkıştırır. halbuki, devrimcilik bir dervişlik işi değil, devinimin ve hareketin bir parçası olmaktır. bilinen haliyle marksist öğreti kimseden kendi çağının ve koşullarının ötesine geçmesini beklemez. o kendi bilgeliğinde, devrimci eylemin ve toplumsal değişimin, en alçak haydudu kahraman, en saygın devrimciyi alçak kılabileceğini söyler.
buna mukabil ahlak alanını bir normlar alanı olarak değil, amaç araç diyalektiği ekseninde ele alır. bunu da kişisel düzeylerde değil, toplumsal eylemler üzerinden algılar. onların ahlakı bizim ahlakımız bu açıdan kaleme alınmış pek değerli bir metindir. dediği açık ki bir eylemin kendisinin eylemciyi etkilediğidir. diyelim terörü bir araç olarak kullandığınızda aynı amaca varma imkanını yitirirsiniz. daha önemlisi diyelim işçi sınıfı yerine orta sınıfların enerjisine yönelirseniz amacınızdan saparsınız. işte esas halka buradadır.
ancak devrimci ahlak konusunu aydınlanmacının devekuşu algısıyla anlayan ve en sık dile getirenlerin de esas sorunu buradadır. tarihi boyunca devrimci üretimi en kıt hareketler, kişisel ahlak alanlarında en fazla söz eden hareketlerdir. müthiş örnek: narodnikler.
şimdi yeniden bakalım, türkiye'de 30 yıldır yapılan hataları tartışmaktan uzak, hala politikayı sayılarla ölçen, yer yer ab'nin demokrasi programının dahi gerisinde kalan, devrimci hedefleri ile birikimi arasındaki muazzam farkı coşkulu sloganlarla örten, insanları yetiştirmek yerine kalıplara sokarak tutarlı gösteren ve dahi kitlelerin konumunu bonapartist'ten daha özgün ve devingen kavrayamayan hareketler, büyük, yüce ahlak anlayışları üzerine oturturtuyorlar kendilerini.
ihtiyaç bir kurallar kitabı değil, bilimsel olarak marksizm ya da marksizm bilimidir.
marksizm'in bütün külliyatı içinde ahlak konusunu tartışan iki metin vardır*(*hegel'in hukuk felsefesinin eleştirisi)*(*onların ahlakı bizim ahlakımız). her iki metin de ahlaka negatif değer yüklerler. marks başta olmak üzere marksist öğretinin temel noktalarını teşkil eden ustalar, kendilerini aydınlanmadan ayırmak, burjuva ahlakçılığı ile farklarını ortaya koymak konusunda neredeyse sürekli bir çaba içinde olmuşlardır. hal böyleyken türkiye devrimcisi için çok zaman bilimsel sosyalizmin öğrenilmesinden bile öncelikli bir alan haline getirilmiş, başat olumlu değer kılınmıştır. daha çok 70'li yıllarda başlayan ve türkiye ile aynı kuşaktaki ülkelerde derin izler bırakan çin kültür devriminin bu çarpık yansıması, bugün de hem teorik üretim alanında hem de etkili politik faaliyet yürütmek konusunda bocalayan türkiyeli devrimci üzerinde bunalımlı etkisini sürdürmektedir.
buna göre; ahlak, bir normlar alanı olarak burjuva eşitlikçiliğinin ve aydınlanma hümanizminin meyvesi olarak devrimi ve devrimciliği bir devinimden çıkarıp tekke-manastır alanına sıkıştırır. halbuki, devrimcilik bir dervişlik işi değil, devinimin ve hareketin bir parçası olmaktır. bilinen haliyle marksist öğreti kimseden kendi çağının ve koşullarının ötesine geçmesini beklemez. o kendi bilgeliğinde, devrimci eylemin ve toplumsal değişimin, en alçak haydudu kahraman, en saygın devrimciyi alçak kılabileceğini söyler.
buna mukabil ahlak alanını bir normlar alanı olarak değil, amaç araç diyalektiği ekseninde ele alır. bunu da kişisel düzeylerde değil, toplumsal eylemler üzerinden algılar. onların ahlakı bizim ahlakımız bu açıdan kaleme alınmış pek değerli bir metindir. dediği açık ki bir eylemin kendisinin eylemciyi etkilediğidir. diyelim terörü bir araç olarak kullandığınızda aynı amaca varma imkanını yitirirsiniz. daha önemlisi diyelim işçi sınıfı yerine orta sınıfların enerjisine yönelirseniz amacınızdan saparsınız. işte esas halka buradadır.
ancak devrimci ahlak konusunu aydınlanmacının devekuşu algısıyla anlayan ve en sık dile getirenlerin de esas sorunu buradadır. tarihi boyunca devrimci üretimi en kıt hareketler, kişisel ahlak alanlarında en fazla söz eden hareketlerdir. müthiş örnek: narodnikler.
şimdi yeniden bakalım, türkiye'de 30 yıldır yapılan hataları tartışmaktan uzak, hala politikayı sayılarla ölçen, yer yer ab'nin demokrasi programının dahi gerisinde kalan, devrimci hedefleri ile birikimi arasındaki muazzam farkı coşkulu sloganlarla örten, insanları yetiştirmek yerine kalıplara sokarak tutarlı gösteren ve dahi kitlelerin konumunu bonapartist'ten daha özgün ve devingen kavrayamayan hareketler, büyük, yüce ahlak anlayışları üzerine oturturtuyorlar kendilerini.
ihtiyaç bir kurallar kitabı değil, bilimsel olarak marksizm ya da marksizm bilimidir.