toplumun şekillendirildiği şiddet ve korku psikolojisi içerisinde kendini koruma dürtüsünün daha çocukluktan itibaren başladığı ülkemizde bu şiddet ve korku psikolojisi yetmiyormuş gibi basın yayın organlarında ve televizyonlarda süregelen şiddet içerikli yayınların daha bir ele avuca sığdırılmaya başlandığı şu son bir kaç yılda varoş mahallelerin numaralı sokaklarından geçtiğinizde duyabilirsiniz bu sözü.

90'lı yılların çocukluğunda işler hiçbir zaman böyle değildi tabi. taso oynayarak, ne bileyim böyle birbirimize leblebi falan atarak tanıştığımız çocukluk arkadaşlarımız vardı. öğretmen çocuklarını çok şımarık sanardık o zamanlar, şimdi patron çocuklarını öyle biliyoruz, burda değişen pek bir şey yok.

toplumda şiddet açmazının ortaya çıkarttığı en temel sorun bu kavgalardır. daha önce defalarca bahsettiğimiz sağ zihniyet bandrollü bir mamül olan "bu mahalleden bir daha geçersen skerim, biz niğdeliyiz aslanım" cümleleriyle başlayan ve çocuk bedenimde sırtımda sopaların kırıldığı zamanlardan bahsediyoruz, gidin bakın hala orda dayak yiyorum.

"benle arkadaş olur musun" lafı çoktaaan süt çocukluğuna dönmüş. artık çocukluktan itibaren bu sağ kafalılığın cezasını yine zayıf çocuklar çekiyor. zayıf çocuklar dayak yiyor, diyarbakır'da lahmacun dağıtımında sille tokat dövülüyorlar mesela, çanakkale'de başbakanı protesto etmek için "anamı da aldım geldim" pankartı açan 14 yaşındaki çocuk sırasıyla başbakanın korumalarından, vatandaştan ve polisten dayak yiyor. savcı insafı olmasa başka işkenceler de bekliyor belki.

"benle arkadaş olur musun" bundan yıllar önceydi. cevabı masum bir "evet"ti hep. "yalancının anası babası ölsün mü" lafı artık daha bir acımasız hal almış, "yalancının anasını s.kim mi" olmuş...

ve takribi yarım saat önce falan, sokaktan geçiyorum, yeni tanıştıkları her hallerinden belli iki çocuk,

-sen beni dövebilir misin?
-çok güzel döverim.

mnzakoim sizin.