meşhur yapımcı ve yönetmen hulki saner emel sayın için yazmış bu şarkıyı. hem ona hem o söylesin diye.
şarkıyı yorumlayan bir erkek sanatçı yok ama.
biraz rüyalarımdan bahsedeyim.
uçmuyorum ama yüzlerce metre öteye zıplıyorum rüyalarımda. hızla yükselip hafifçe konuyorum.
hatta meditasyon yapanlarınkine benzer aommmm gibi bir ses çıkarıp rahatlıyorum. son birkaç haftanın
tekrarlayan rüya parçası bu.
bu hafta bir de başka nesne ve canlıların yerine geçebildiğim bir rüya gördüm. aynı rüyada ailem bana yıllarca var olmadığımı,
yalnızca başka nesne ve canlıların bir yansıması olduğumu da itiraf ediyordu. bunu benden sakladıkları için yıllarca
kendi acım sanmıştım her şeyi. onlara kızıyordum. bilmiyorum başka türlü nasıl yazılır. malum uyanınca hızla kafadan
uçuyor hepsi.
yoğun şiddet içerikli bir rüyam da oldu bu hafta. hellraiser filmindeki pinhead gibi doğaüstü bir varlıktım ve insanların
vücutlarını tamamen yok edene kadar parçalıyordum. önce çok bıçaklı bir testereyle doğruyor, kalanları yakıyor ve her
nasılsa geriye hiçbir şey kalmayana kadar buharlaştırıyordum. böylece aslında var olmadıkları anlaşılıyordu.
bana yardım eden yaverlerim de vardı.
bu sene sık sık gördüğüm bir konsept daha var. bir çok farklı rüyada tekrar tekrar karşıma çıkıyor.
bir büyük komutanın devasa bir heykeli varmış şehrin yakınlarında. kızıl topraklı bir yerde kiremit rengi ucu bucağı
görülmez dev bir heykel. aynı tarihi şehrin yeraltında nehirleri olan tünelleri. turistik bir yer ve ben her
rüyada yakın olmasına rağmen neden buraya daha sık uğramadığımız hakkında hayıflanıyorum.
seslerin görüntülere dönüştüğü iki tarafı ağaçla kaplı toprak bir yolda yürüdüğüm ve devamında bir kanun kaçağı olarak
bir savaş uçağıyla başka bir jeti vurduğum oldu. bir rakip mafya uyuşturucu taşıyordu vurduğum uçakla. ardından zırhlı bir rolls
royce arabayla kaçıyordum ve asıl patron olan babam benim ortadan kaybolmam için gerekli şeyleri ayarlıyordu. gizli kimlikle
bir otele yerleşiyor, oranın kumarhanesinde meşhur yazarlarla karşılaşıp kimliğimi açık ediyordum. babamın adamları otele
yetişip beni çatışmalar içinde kaçırıyordu.
son olarak özellikle 8 ay önce gördüğüm bir rüyayı yazmak istiyorum. tamamen unutmadan önce.
hz muhammed ile birlikte medine'yi savunduğumuz bir savaştaydık. başlangıçta bu bir film setiydi zaten.
ben de onu kimin oynadığını çok merak ettiğim için merakla arkama dönüp en geride ama en yüksekte duran onu
görmeye çalışıyordum. kır saçlı sakalsız daha çok hintliye benzeyen bir adamdı. sonra birdenbire her şey gerçek oldu.
film ortadan kalkmıştı. elimizde ataşa benzeyen komik yaylarla ok atıyorduk karşıya. iyice yanıma yaklaşmış tam
arkamdaydı bu sefer. düşmanın okları tam önümüze düşünce büyük bir sessizlik oldu çünkü okların ucuna kağıt paralar
takmışlardı. konuşmuyorduk ama herkes bize rüşvet teklif edildiğini biliyordu. herkes onu bekledi. bir kaç adım öne çıktığında
gördüm ki bu sefer çok zayıf, kısa sakallı, avurtları çökmüş genç bir araptı. içimden onun parayı alıp yakacağını düşündüm.
oysa oklardan birinin ucundaki parayı kopartıp yavaşça ağzına attı, çiğnedi ve tükürdü. gerilere doğru yerine geçtiğini
hatırlıyorum en son. zaman geçtikçe detayları da epey unuttum.
şimdi efendim neden yazıyorsun bunları. bu aralar iyice dibe vurdum. hiçbir şey yapmak istemediğim gibi işte veya
evde her ne yaparsam yapayım hiçbir şey yapmıyormuş gibi hissediyorum. bu hiçbir şeylerin içinde bende bir şey hissi
uyandırabilen tek şey (ne bok varsa) yazmak. niyeyse hoşuma gidiyor, ben yazıcam birileri okuyacak falan.
rüyalar gerçek olsa da boku yemişiz.
şarkıyı yorumlayan bir erkek sanatçı yok ama.
biraz rüyalarımdan bahsedeyim.
uçmuyorum ama yüzlerce metre öteye zıplıyorum rüyalarımda. hızla yükselip hafifçe konuyorum.
hatta meditasyon yapanlarınkine benzer aommmm gibi bir ses çıkarıp rahatlıyorum. son birkaç haftanın
tekrarlayan rüya parçası bu.
bu hafta bir de başka nesne ve canlıların yerine geçebildiğim bir rüya gördüm. aynı rüyada ailem bana yıllarca var olmadığımı,
yalnızca başka nesne ve canlıların bir yansıması olduğumu da itiraf ediyordu. bunu benden sakladıkları için yıllarca
kendi acım sanmıştım her şeyi. onlara kızıyordum. bilmiyorum başka türlü nasıl yazılır. malum uyanınca hızla kafadan
uçuyor hepsi.
yoğun şiddet içerikli bir rüyam da oldu bu hafta. hellraiser filmindeki pinhead gibi doğaüstü bir varlıktım ve insanların
vücutlarını tamamen yok edene kadar parçalıyordum. önce çok bıçaklı bir testereyle doğruyor, kalanları yakıyor ve her
nasılsa geriye hiçbir şey kalmayana kadar buharlaştırıyordum. böylece aslında var olmadıkları anlaşılıyordu.
bana yardım eden yaverlerim de vardı.
bu sene sık sık gördüğüm bir konsept daha var. bir çok farklı rüyada tekrar tekrar karşıma çıkıyor.
bir büyük komutanın devasa bir heykeli varmış şehrin yakınlarında. kızıl topraklı bir yerde kiremit rengi ucu bucağı
görülmez dev bir heykel. aynı tarihi şehrin yeraltında nehirleri olan tünelleri. turistik bir yer ve ben her
rüyada yakın olmasına rağmen neden buraya daha sık uğramadığımız hakkında hayıflanıyorum.
seslerin görüntülere dönüştüğü iki tarafı ağaçla kaplı toprak bir yolda yürüdüğüm ve devamında bir kanun kaçağı olarak
bir savaş uçağıyla başka bir jeti vurduğum oldu. bir rakip mafya uyuşturucu taşıyordu vurduğum uçakla. ardından zırhlı bir rolls
royce arabayla kaçıyordum ve asıl patron olan babam benim ortadan kaybolmam için gerekli şeyleri ayarlıyordu. gizli kimlikle
bir otele yerleşiyor, oranın kumarhanesinde meşhur yazarlarla karşılaşıp kimliğimi açık ediyordum. babamın adamları otele
yetişip beni çatışmalar içinde kaçırıyordu.
son olarak özellikle 8 ay önce gördüğüm bir rüyayı yazmak istiyorum. tamamen unutmadan önce.
hz muhammed ile birlikte medine'yi savunduğumuz bir savaştaydık. başlangıçta bu bir film setiydi zaten.
ben de onu kimin oynadığını çok merak ettiğim için merakla arkama dönüp en geride ama en yüksekte duran onu
görmeye çalışıyordum. kır saçlı sakalsız daha çok hintliye benzeyen bir adamdı. sonra birdenbire her şey gerçek oldu.
film ortadan kalkmıştı. elimizde ataşa benzeyen komik yaylarla ok atıyorduk karşıya. iyice yanıma yaklaşmış tam
arkamdaydı bu sefer. düşmanın okları tam önümüze düşünce büyük bir sessizlik oldu çünkü okların ucuna kağıt paralar
takmışlardı. konuşmuyorduk ama herkes bize rüşvet teklif edildiğini biliyordu. herkes onu bekledi. bir kaç adım öne çıktığında
gördüm ki bu sefer çok zayıf, kısa sakallı, avurtları çökmüş genç bir araptı. içimden onun parayı alıp yakacağını düşündüm.
oysa oklardan birinin ucundaki parayı kopartıp yavaşça ağzına attı, çiğnedi ve tükürdü. gerilere doğru yerine geçtiğini
hatırlıyorum en son. zaman geçtikçe detayları da epey unuttum.
şimdi efendim neden yazıyorsun bunları. bu aralar iyice dibe vurdum. hiçbir şey yapmak istemediğim gibi işte veya
evde her ne yaparsam yapayım hiçbir şey yapmıyormuş gibi hissediyorum. bu hiçbir şeylerin içinde bende bir şey hissi
uyandırabilen tek şey (ne bok varsa) yazmak. niyeyse hoşuma gidiyor, ben yazıcam birileri okuyacak falan.
rüyalar gerçek olsa da boku yemişiz.