gecemi aydınlatan yıldız gibiydin,
uzak ve parlak,
hiç kaymamış olmanı dilerdim...
okyanusların dibindeki planktonumdun benim,
o hayat denilen balinanın ağzında,
hiç kaybolmamış olmanı dilerdim...

geçen gün gördüm seni yine,
"oo hocam naber ya" dedim,
ama eğer dikkatlice baktıysan
gözlerime,
anlardın gerçek düşüncelerimi,
yüreğimden kopup gelen gerçekleri,
baktım gözlerine ve içimden senin dedim,
senin...
senin ben amına koyim...
çekirdeksiz üzüm alıp eve geldiğinde,
bilir misin ki ne hazindir içinden çekirdek çıkması.
oysa ki ne hayaller kurmuştun sabah,
bal gibi tatlı, çerkirdeksiz üzüm yemek hakkında.

moral vermek için ruhuma,
yine de şükretmeli duruma.
ya bir de ekşi çıksaydı üzüm,
katlanırdı büyük üzüntüm.
kar kaplı yolda
geçmiş, ayak izleri
rengini kaybetmiş şehir
kovulmuşları sürüyor.
doğurduklarını kustu
ve kimsesi kalmadı.
şimdi rüzgarıyla
rayların uzaklaştıramadığı intikam esiyor.
sofrasında kovulmuşların ekmeği var
sözlere karnı tok olan istanbul'un
ekmeğe açların kardeşliği kaldı bir tek
ve iflah olmayacak...

ayak izleri çıkmaz sokakta.
iki farklı ip çilesiydik,
tek elde tek yürekle birleşen.
çilelerimiz eğirildikçe inceldi,
biz birleştikçe büyüdük.
yürüdüğümüzü düşledik
olduğumuz yerde sayarken.
çok yol aldığımızı sandık, oysa
sandık lekesi düşen
ak yüreklerimize.
sahnedekine uzanmış bir kız eli vardı.
kızın ellerini tercih eden bir çift göz.
ve artık ellerini iki yana açmış
kimseyi düşünmeyen bir peygamber.
peygamberin bacakları arasından
kafasını uzatabilmiş bir çocuk.

işte komutansızca dizilmiş cesur askerler.
işte orduların büyük yalanı.
bütün rivayetler gerçek kabul edilsin bu gece.
son arzu, son istek budur denilsin.
sorgulamasın insanlık bir geceliğine.
deliliğin kanıtlarını.
kabul edilsin rivayetler.
ve bahsetsin bütün gazeteler benden.
çünkü biraz önce.
tanrı'nın elinden su içtim ben.

değil mi ki,
kendi suretinden yaratmış tanrı bizleri?
ey sevgili,
deliliğim şahidimdir.
tanrı yaratırken seni,
alnıma kazımış seni sevmenin vebalini.

tanrım kabul et
defalarca bozulmuş tövbelerimi...
cennetlikse eğer sevgili,
ben o'nu böyle severken,
cehennemine koyma beni.
"azla yetinmeyi bilmeyiz biz.
mango kızları vardı büyüdüğüm şehrin,
otobüs duraklarında.
bir öpücük daha ver sigarana korkma,
daha boktan öpücükler de gördüm,
parmaklarıma parmak olma yetisi kazandıran,
ve yaratmakta yaratılmak kadar acı verici,
geçiyor ömrümüzde büyüyen yüzlerce figüran

büyüyoruz,
bir uyurken bir de yalnızken.
uyuyabilmeye bu kadar yaklaşmışken,
bir öpücük daha ver sigarana,
korkma,
uyudukça unutacağız o günleri."
şehir desen, şehir değil.
şiir desen.

iş günü bir sessiz emekçinin. işitme körü. fakat, birden bir ses sessizliğin bileklerini bıçak gibi kesmiş. gres akıyor gres!!! hani olur ya, yanağında bir siyahlık olur. bilmezsin nerede oldu. ne zaman oldu. olalı çok oldu. genç wurther'i aday gösterdiğinde oldu.
cumartesi offff günüm.
pazartesi doğum.
salıları yoğum.
sekiz kere kaçırmış aynı kızı, vermemişler yine de
hiç değilse çabasını takdir edebilirlerdi
tamam, erotik kırmızı bir ampul yanabilir kızların tepesinde ancak ancak bizim aklımıza bir fikir gelirse ;-)
gönlü bile yokmuş oysa o kızda
yalnızca çok yanlış anlıyormuş kendini
çok ayıp ediyor hakkaten kendine
kekeme değil ki o, kekeliyor sadece
hep gürültü içinde oturuyor niyeyse
ta ki biri gelip şu camı örtecek / biri gelip buzdolabının fişini çekecek de.
öl eşşeğim öl diyor
bir mevsim eksik yaşayacağız, anlaşıldı
ağla sevdam ağla
sana da o yakışıyor...
/
tümünü göster