gökte güneş soğuk porselen bir tabak gibi parlarken
bir girdapa hapsoldum
karşıma lou salome çıktı
merhaba lou salome
o da bana merhaba dedi
o bana mergaba derdemez
elim dudağımın üstüne gitti
bıyıklarım foraydı
gözlerim bir japonun ki görünmez olduğunu zannettim
kafamda onun sesi çınladı
ve bana buyurdu;

'elde anahtar
kapı açmak istersin
ama yoktur kapı
denizde ölmek istersin
deniz kurumuştur'

koşarak kaçtım ordan derhal
kendimi bir keşmekesin içinde buldum
ne 15 yil sonra ortalığın bulanacağını
ne de 0,8 yarım asır sonra horstwessel lied'in
yankılacağını bilmeden
19 ile 20'nin arasında cizgide kalakalmış
19 dan kurtulduğuna sevinçli
20 nin gelmesine heyacanlı insanların
koşuşturmaları arasında buldum kendimi
şişmiş bıkkın yıkkın elinde bastonu
bastonun parlayan ışıltısı ile dolanan
reading hapishanesi sakini
gölgesini sürüklüyor
daha 29 sene evel tepesi
sivri uçlu süvarilerin fink attığı
didon sakalının kaçtığı diyarda

birden herşey değişiyor
yatılı okulun
2 ranzalı bir hücresinde buluyorum kendimi
yerler taş halı namına birşey yok
bu beni sevindiriyor
4 demir dolap var mavi badanalı
bir kapı var arkası aynalı
bir hücre gibi o kadar ferah bir yer ki

kapı değişiyor
demir parmaklık oluyor
dolabın ikisi yok oluyor
yanında ranzaların birini de götürerek

ranzanın alt katında yatıyorum
keyfim yerinde
gardiyan dolanıyor el feneriyle hücreleri tarıyor
üst katımdaki zenci
kollarını gösteriyor bana
artiritten yamul elleri
kaşık sapı suratıyla başlıyor konuşmaya;
kollarım çok güçsüzleri
ranzanın üstüne çıkmak zor oluyor artık
eğer sana uygunsa
yerlerimi değiştirebilir miyiz?
sen üste geç ben alta

bense bir şart koşuyorum ona;
eğer zencilerle başım derde girerse
sen odadan gideceksin diye

zenci kabul ediyor bunu
bu şart hiç bir zaman gerçekleşmeyecek ve olmayacak
çünkü ben bir zenciyim
ha ha ha ha