- şaka mı yapıyorsun sen yine?
- hayır, başlangıçta oldukça ciddiydim, ama senin tepkilerine bakınca ister istemez bir istihza oluşuyor.
- bunu bana mı söylüyorsun, ben tanıyıp tanıdığın en anlayışlı kemalistim.
- evet tam olarak öyle ve kemalizm asla sadece kemalizm değildir.
- çizmeyi aşıyorsun!
- bak şöyle düşün bütün diktatörlüklerin mayası burada, küçük insanları dev gibi egolarla şişi...
- diktatörlük mü? düktatörlük mü!
- bunu söylediğimi sanıyorum.
- ülkenin kurtarıcısından bahsediyoruz, bence daha dikkatli sözcükler seçmelisin.
- son derece akademik bir dil kullandığım.
- şimdi bu akademik görüşlerinizin patentleri sevrci batı ülkelerinde olduğu ölçüde o akademik dile tenezzül etmeyeceğim.
- konuşabilir miyiz?
- bu şekilde de değil, hem neymiş kemalizm sadece kemalizm değilse.
- eninin körü olmasın sakın!
kemalizm asla sadece kemalizm değildir...

peki nedir öyleyse kemalizm? bir ideoloji? bir felsefe? bir din?

sanırım bir ideoloji.

anlamadığım nokta ise şu: bu ideolojinin programı, kısa ve uzun vadeli hedefleri, kalkış noktası nedir? daha doğrusu var mıdır bunlar kemalizmde? altı ok... muasır medeniyetler seviyesine çıkmak... altı ok'un otuzlu yılların güncel pratiğinin kağıda dökülmesinden ibaret olduğunu biliyoruz; günümüz gerçekliğinde bir geçerliliğinin olmadığını da biliyoruz. ''muasır medeniyetler seviyesine çıkmak'' denen şeyin ne olduğunu ise hiçbirimiz tam olarak bilmiyoruz. aslında zekice... kimsenin ne olduğunu tam olarak bilmediği bir hedef ortaya at ki, herkes kendinden şeyler bulabilsin o hedefte.

bir ideoloji ise kemalizm, az çok tarihsel tutarlılık arzetmesi de gerekir sanırım. otuzlarda faşistti bunlar. dönemin adalet bakanı mahmut esat bozkurt şöyle diyordu: ''türk bu ülkenin yegane efendisi, yegane sahibidir. saf türk soyundan olmayanların bu memlekette bir tek hakları vardır; hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı. dost ve düşman ve hatta bu dağlar bu hakikati böyle bilsin.'' recep peker ise: ''insanlık 20. yüzyıla açılırken tek bir şey, türk kanı bütün bu gürültüler içinde temiz kalmıştır.'' diyecekti. örnekler çoğaltılabilir. güneş dil teorisinden falan bahsetmeye zaten gerek yok.

yetmişlerde birden sosyal demokrat bir işçi partisi oluverdiler. ortanın solunda buldular kendilerini. yetmişli yılların ''halkçı'' eceviti şöyle açıklayacaktı bu değişimi: ''bildiğiniz gibi kuzeyimizde ve batımızdaki komşularımız ayrı, sosyalist bir düzene sahip. güneyimizdeki arap ülkelerinde de yeni sosyalist iktidarlar kuruluyor. türkiye sanayileşme yolunda bir ülke. er veya geç işçiler temel hak ve özgürlüklerini isteyecekler. iş bu noktaya geldiğinde gözlerini kuzeye veya güneye çevirmemeleri için şimdiden bu yasaları bizim çıkarmamız gerekiyordu.''

doksanların başında demokrat oldular, kürt raporları falan hazırladılar. doksanların sonunda ve ikibinlerin başında laik oldular. bu arada baktılar olmuyor, çarşaflı kadınlara rozet falan taktılar... şimdilerde türk şovenizminin dalgasına kapılmış gibiler. tabi, ''ermeni açılımı'', ''kürt açılımı'' derken bayağı bir oy potansiyeli doğurdu milliyetçilik. böyle verimli bir tarlanın ekmeğini mhp'ye tek başına yedirirler mi?

yani aslına bakarsanız, onlar da bilmiyor ne olduklarını. ''tokmak bizim olsun da, davul ne çalarsa çalsın'' diyorlar. rüzgara göre eğiliyorlar. tokmak dedik ya, tokmağın sahibini bulursak, ''kemalizm sadece kemalizm değilse nedir o zaman?'' sorusunun cevabını da buluruz gibime geliyor.