doğanın insan eline bir galebesi daha. madem yüzer bir iskele olmaya mahkum kılındı müteveffa, kendi kaderini tayin imkanını lodos kılıfına bürüdü ve gayrikabilitarif bir ihtişamla -haberci klişesiyle- 'boğazın serin suları'nı boyladı. 'boyladı', çünkü ne ben ne de başka bir sıradan yolcu, iskelenin bulunduğu mevkiin o denli derin olduğunu bilirdik; canım iskele, batarken bir şey öğretti bize.
ben yine bir punduna getirip still cursed delisini cebren ikna ve o da kerhen beni iskeleye bırakmayı kabul etmişken, onca yıllık iskelenin su alıp yan yattığını gördüğümde, 'laneth'in varlığına kani oldum desem abartmış olmam hani.
iskeleyi evim telakki etmiş olmasam da, olay yerine ulaştığımda gördüğüm manzara 'korkuyu beklerken' adlı öyküdeki yıkılma manzarasını anımsattı. sonra iskelenin kurtulamayıp batacağını düşününce de aklımdan 'boğazın suları çekildiği zaman' ortaya çıkacak nesnelere herhalde en absürd kalemi ekleyiverdim.
evet, manevi bir varlık atfettiğimizde, tanımadığı binlerce insana her gün yolgeçenhanlığı eden iskele kendini inzivaya çekiyordu zorla. ne itfaiye ve ne diğer görevlilerin çabası onu 'kurtarmaya' yetti.
çeşitli medya kuruluşlarının kameralı mensupları şehrin göbeği sayılabilecek bu noktaya bir çırpıda ulaştılar haliyle. dikkatimizi celbeden ve bizi şaşırtansa başka bir ayrıntı oldu. kameralar aynı yüze ve mikrofonlar aynı ele yönlenince; 'bilimsel' birinin demeç verdiğini anladık. peki bu kişinin bilimselliğine kim, ne zaman karar verdi? basın mensupları bu konsensusa nasıl ulaştılar? gözlerimiz en az kameralar kadar açık olduğu halde neden bu yönelişin orijinini kaçırdık? öyle hissettirmeden, usulca olacak bir iş değil ki bu.
iskele son nefesini vermeden üsküdar'a varmıştım. son vapura binen son kişi olmanın verdiği garip duygular, iskelesiz bir karaköy'ün geleceği hakkında ileri sürdüğüm fikirlerle ve akşam üzeri içtiğim birkaç kadehin etkisiyle karışınca zihnim iyice bulandı.
eh, o kadar gözlemledik ve takip ettik bu hadiseyi. yorumsuz bırakmak olmaz:
iskelenin münhasıran lodos sebebiyle batmış olması söz konusu olamaz. dalga duba deler mi hiç? vapurların çarpa çarpa mukavemetini kırdığı dubalar 'lodos' sebebiyle yanaşmakta zorlanan bir vapurun nihai darbelerine dayanamayıp su almaya başladı. mukavemetini ve muvazenesini yitiren iskelenin en az su alan kadar cılızlaşmış diğer dubaları da bu karmaşada su aldı tek tek. bütün tahliye çalışmaları, hastalığı yok etmeğe değil de ölümü ertelemeğe matuf tedavi manzarası arz ettiği içüün, gayrikabiliiçtinap nihayet vuku buldu ve iskele gark eyledi.
ben yine bir punduna getirip still cursed delisini cebren ikna ve o da kerhen beni iskeleye bırakmayı kabul etmişken, onca yıllık iskelenin su alıp yan yattığını gördüğümde, 'laneth'in varlığına kani oldum desem abartmış olmam hani.
iskeleyi evim telakki etmiş olmasam da, olay yerine ulaştığımda gördüğüm manzara 'korkuyu beklerken' adlı öyküdeki yıkılma manzarasını anımsattı. sonra iskelenin kurtulamayıp batacağını düşününce de aklımdan 'boğazın suları çekildiği zaman' ortaya çıkacak nesnelere herhalde en absürd kalemi ekleyiverdim.
evet, manevi bir varlık atfettiğimizde, tanımadığı binlerce insana her gün yolgeçenhanlığı eden iskele kendini inzivaya çekiyordu zorla. ne itfaiye ve ne diğer görevlilerin çabası onu 'kurtarmaya' yetti.
çeşitli medya kuruluşlarının kameralı mensupları şehrin göbeği sayılabilecek bu noktaya bir çırpıda ulaştılar haliyle. dikkatimizi celbeden ve bizi şaşırtansa başka bir ayrıntı oldu. kameralar aynı yüze ve mikrofonlar aynı ele yönlenince; 'bilimsel' birinin demeç verdiğini anladık. peki bu kişinin bilimselliğine kim, ne zaman karar verdi? basın mensupları bu konsensusa nasıl ulaştılar? gözlerimiz en az kameralar kadar açık olduğu halde neden bu yönelişin orijinini kaçırdık? öyle hissettirmeden, usulca olacak bir iş değil ki bu.
iskele son nefesini vermeden üsküdar'a varmıştım. son vapura binen son kişi olmanın verdiği garip duygular, iskelesiz bir karaköy'ün geleceği hakkında ileri sürdüğüm fikirlerle ve akşam üzeri içtiğim birkaç kadehin etkisiyle karışınca zihnim iyice bulandı.
eh, o kadar gözlemledik ve takip ettik bu hadiseyi. yorumsuz bırakmak olmaz:
iskelenin münhasıran lodos sebebiyle batmış olması söz konusu olamaz. dalga duba deler mi hiç? vapurların çarpa çarpa mukavemetini kırdığı dubalar 'lodos' sebebiyle yanaşmakta zorlanan bir vapurun nihai darbelerine dayanamayıp su almaya başladı. mukavemetini ve muvazenesini yitiren iskelenin en az su alan kadar cılızlaşmış diğer dubaları da bu karmaşada su aldı tek tek. bütün tahliye çalışmaları, hastalığı yok etmeğe değil de ölümü ertelemeğe matuf tedavi manzarası arz ettiği içüün, gayrikabiliiçtinap nihayet vuku buldu ve iskele gark eyledi.